BİR VEDA, BİR HATIRA: SIRRI SÜREYYA ÖNDER ÜZERİNE
GÜNCELSırrı Süreyya Önder yaşam savaşını kaybetti. Bu toprakların kendine özgü seslerinden biri daha sustu. Siyasetin sert diline rağmen yumuşak ve dokunaklı bir üslup tutturabilmiş, yeri geldiğinde kahkahalarla güldürürken bir başka cümlede yürek burkabilmiş ender insanlardan biriydi. Siyasetten hoşlanmayan insanların dahi kulak verdiği bir ses, yüzünü tanımasa da sözlerini hatırlayan bir kalemdi.
Açık konuşmak gerekirse, Sırrı Süreyya Önder’in mensubu olduğu siyasi çizgiyle hiçbir zaman bağ kuramadım. Hatta zaman zaman bu çizginin ülkenin birlik ve bütünlüğüne zarar verdiğini düşündüm. Bu yüzden ne partisini, ne de yürüttükleri siyasi çalışmaları tasvip ettim. Ancak Önder’i değerlendirirken, onu sadece bu ideolojik zeminin bir unsuru olarak görmek eksik olur. Çünkü o, ait olduğu çizgiyi aşan bir iletişim dili kurmuş, kendine özgü duruşuyla kendi kitlesinin dışındaki insanlara da ulaşmayı başarmış bir kişilikti.
Onu sevmek için onunla aynı siyasi düşüncede olmak gerekmiyordu. Çünkü o, siyaseti yalnızca kürsülerde değil, sokaklarda, kahvelerde, sahnelerde ve hasta ziyaretlerinde yapıyordu. İçtenliğiyle, doğallığıyla, samimiyetiyle, kendine has diliyle insanlar arasında bir köprü olmayı başarıyordu. O yüzden her kesimden insanla konuşabiliyor, farklı görüşlerdeki insanlarla dostluk kurabiliyordu. Belki de Türkiye'nin en çok ihtiyaç duyduğu şeydi bu: Söz söylemenin ötesinde dinleyebilen, köprü kurabilen insanlar...
Sırrı Süreyya Önder’in hayatı boyunca kurduğu bağların merkezinde "halk" vardı. Onun için siyaset bir kariyer değil, bir vicdan meselesiydi. Mizahı elden bırakmadan söylediği en sert sözler bile, muhatabını küçültmekten çok düşündürmeye yönelikti. Bir anlatıcıydı; bazen bir şair, bazen bir senarist, bazen bir oyuncu, bazen bir politikacı… Ama her zaman bir insan.
Hayatın her anına dokunan bir kalem gibi yaşadı. Hapishanede de konuştu, kürsüde de. Yeri geldiğinde acının tam ortasında durdu, yeri geldiğinde o acıya ağıt yaktı. Ama asla yapmacık olmadı. Yapamadığı şeyleri de itiraf edebilen, yenilgiyi de onurla taşıyabilen bir duruşa sahipti.
Belki de en büyük başarısı; siyasetin karanlık ve soğuk koridorlarında insan kalmayı başarabilmiş olmasıydı. Bugün hakkında söylenen sözlerin çoğu, fikirlerine değil, kişiliğine dair… Bu da geride bırakılmış en değerli miraslardan biridir.
Elbette eksikleri oldu. Elbette yanlışları, tartışmalı çıkışları, eleştirilecek yönleri vardı. Ama unutmamak gerekir ki, insan dediğimiz varlık kusurlarıyla bütündür. Sırrı Süreyya Önder’in hayatı da hataları ve doğruları, çelişkileri ve netlikleriyle örülmüş bir insanlık hikâyesiydi.
Bugün artık o hikâyenin son satırı yazıldı. Geriye kelimeler kaldı. Anılar, dostluklar ve içten bir gülümsemeyle hatırlanan sahneler… Ve belki de en çok şu his kaldı: "Keşke herkes bu kadar doğal, bu kadar samimi, bu kadar içten olabilseydi."
Sırrı Süreyya Önder’e Allah’tan rahmet, yakınlarına ve sevenlerine başsağlığı diliyorum. Onun hikâyesi burada bitmiş olabilir, ama sesi bir yerlerde yankılanmaya devam edecek. Çünkü bazı insanlar, artık yaşamasalar bile, söyleyemediklerimizi bizim yerimize söylemeye devam eder.
Burhan AKDAĞ
İlginizi Çekebilir