SEKİZ KARAKTERİ TEK SAHNEDE CANLANDIRIYOR
RÖPORTAJMoskova'nın disiplinini, İzmir'in neşesini ve Azerbaycan'ın duygusallığını tek potada eriten çok yönlü sanatçı Elif Aysel Nazim, kimliğinin ve sanatsal vizyonunun köklerinden nasıl beslendiğini Mikrofon Senin köşemize anlattı. Spor haberciliğinden tiyatro sahnesine uzanan kariyerindeki ana motivasyonunun "tek bir kimliğe sığmama" isteği olduğunu belirten Nazim, oyunculuk ve sunuculuk arasındaki dengeyi kuruş şeklini ise çarpıcı bir cümleyle özetledi: "Kısacası, ekranda gerçek, sahnede hayal oluyorum." Nazim'in sahnenin anlık büyüsü ile ekranın kalıcılığı arasındaki derin farkı açıkladığı, kariyer ve kimlik üzerine dobra dobra konuştuğu röportajın tamamı Haber Caddesi.com’da.
MOSKOVADA DOĞUP BÜYÜMENİZ KÖKLERİNİZİN İZMİR ALMANYA VE AZERBAYCAN'A DAYANMASI KİMLİĞİNİZİ VE SANATSAL BAKIŞ AÇINIZI NASIL ŞEKİLLENDİRDİ ?
Moskova’da doğmak bana disiplinin ve güçlü bir duruşun ne kadar değerli olduğunu gösterdi ve ögretti. Azerbaycan köklerim, içimdeki duygusallığı, müziğe ve sahneye olan sevgimi besledi. İzmir’in sıcaklığı, özgürlüğü ve neşesi, hayatı sahnede de gerçek hayatta da daha renkli yaşamamı sağladı. Almanya bağım ise bana farklılıklara saygıyı ve evrensel bakış açısını kattı. Sanatla uğraşırken, bu kültürel çeşitlilik bana büyük bir zenginlik sunuyor. Oyunculukta her karaktere farklı ruhlarla yaklaşabiliyorum, sunuculukta ise insanlarla kurduğum iletişimde bu çok kültürlü bakış açısı hemen yansıyor. Aslında ben kendimi, köklerimden aldığım tüm renkleri sanatın diliyle yeniden bir araya getiren biri olarak görüyorum. Bu yüzden sahneye çıktığımda ya da kamera karşısına geçtiğimde, tek bir kimliğin değil, birçok kültürün sesi oluyor gibiyim.
SPOR HABERLERİNDEN MAGAZİN PROGRAMLARINA ARDINDAN TİYATRO SİNEMA VE DİZİ OYUNCULUĞUNA UZANAN KARİYER YOLCULUĞUNDA SİZİ BU KADAR FARKLI ALANLARA YÖNLENDİREN MOTİVASYON NEYDİ ?
Benim için hayat hiçbir zaman tek çizgide ilerlemedi. Spor haberleriyle başladım çünkü disiplinli bir alan, çok şey öğretiyor; doğru zamanda doğru sözü söylemeyi, ekrana hakim olmayı orada öğrendim. Magazin programlarıyla ise insanlara daha samimi, daha eğlenceli bir dille ulaşmayı keşfettim. Ama içimde hep bir oyunculuk tutkusu vardı. Zaten lise ve universite zamanlarimda hep çeşitli programlarda sahnelere çıktım bazen bir oyun bazen sunuculuk bazen şarki soyledim . O yuzden çocukluğumdan beri sahne ile tanistigimiz icin aramizda guzel bir bag vardı. Tiyatro, sinema ve dizi dünyasına adım atmam aslında kendimi ifade etmenin en doğal yoluydu. Beni bu kadar farklı alanlara yönlendiren şey, tek bir kimliğe sığmak istemememdi. Sanatın her alanında kendimi keşfetmek, farklı renklerimi ortaya koymak beni motive ediyor. Yaratıcı bir insanım ben. Hayatta da sahnede de tekdüzeliğe inanmam. Benim için her yeni alan, bir sonraki sahneye hazırlık gibi. Ne kadar farklı deneyim yaşarsam, oyunculukta ve sunuculukta o kadar sahici olabiliyorum.
SUNUCULUK VE OYUNCULUK ARASINDAKİ DENGEYİ NASIL KURUYORSUNUZ?
Sunuculuk ve oyunculuk aslında birbirini tamamlayan iki alan. Sunuculuk bana anlık refleksler kazandırıyor; canlı yayında ya da programda doğaçlama yapabilmek, anı yönetebilmek çok önemli. Oyunculuk ise bana daha derin bir yolculuk sunuyor; karakterin ruhunu anlamak, onun duygularına hayat vermek. Bu dengeyi şöyle kuruyorum. Sunuculukta kendim oluyorum, enerjimi, samimiyetimi yansıtıyorum. Oyunculukta ise kendimden çıkıp bambaşka birine dönüşüyorum. İkisi arasında geçiş yapmak bana hem özgürlük hem de güç veriyor. Biri beni ekranda gerçek kılarken, diğeri sahnede hayal gücümü sonsuza açıyor. Bu ikisini bir arada yaşamak benim için sadece iş değil, hayatın ta kendisi. Yanı kısacası ekranda gerçek sahnede hayal oluyorum .
HEM RUSÇA HEM İNGİLİZCE İYİ DERECEDE BİLİYOR OLMANIZ SİZE ULUSLARARASI PROJELERDE BİR AVANTAJ SAĞLIYOR MU ? İLERDE BU DİLLERİ KULLANARAK YER ALMAYI HAYAL ETTİĞİNİZ SPESİFİK ROLLER VE YA PROJELER VAR MI ?
Kesinlikle büyük bir avantaj sağlıyor. Rusça ve İngilizce bilmek bana sadece dil kapısı açmıyor, aynı zamanda kültürel bir derinlik katıyor. Çünkü bir dili bilmek, o kültürün ruhunu hissetmek demek. Bu da hem oyunculukta hem sunuculukta bana bambaşka bir bakış açısı kazandırıyor. Aslında bu anlamda ilk adımlarımı da attım; uluslararası projelerde rol aldım, ayrıca farklı ülkelerde düzenlenen yarışmalarda sunuculuk yaptım. Bu deneyimler bana evrensel bir sahnede de var olabileceğimi gösterdi. Gelecek hayallerime gelince; Avrupa sinemasının derinlikli hikâyelerinde yer almak beni çok heyecanlandırıyor. Çünkü Avrupa sineması, karakterlerin ruhunu derinlemesine anlatma konusunda çok güçlü. Öte yandan Hollywood’un büyük prodüksiyonlarında güçlü bir kadın karakteri oynamak da beni çok cezbediyor. İki dünyanın da farklı büyüsü var. Ben, kendi kültürel çeşitliliğimi ve çok dilli yapımı bu projelere taşıyarak uluslararası alanda daha geniş kitlelere ulaşmak istiyorum.
TİYATRO SAHNESİNDE AKTİF OLMANIN KAMERA ÖNÜNDEKİ PERFORMANSINIZA YANSIMASI NASIL OLUYOR SİZİN İÇİN SAHNENİN ANLIK ENERJİSİYLE EKRANIN KALICILIĞI ARASINDAKİ TEMEL FARKLAR NELERDİR?
Tiyatro sahnesi benim için bir okul gibi. Orada anlık enerjiyle yaşıyorsunuz; seyircinin nefesini, alkışını, tepkisini o anda hissediyorsunuz. Her temsil, aslında yeniden doğmak gibi. O canlılık ve risk, oyuncunun reflekslerini inanılmaz geliştiriyor. Kamera önü ise bambaşka… Orada anın enerjisi değil, kalıcılık önemli. Bir sahneyi defalarca çekebilirsiniz ama o tek kare sonsuza kadar kalıyor. Tiyatronun bana kazandırdığı en büyük şey, o anlık yoğunluğu kameraya da taşıyabilmek oldu. Çünkü kamera, en küçük duyguyu bile büyütüyor. Ben sahnede özgürleşiyorum, ekranda ise o özgürlüğü zamana ve detaya yayıyorum. Temel fark bence şu: Tiyatro bir anda yaşanıyor ve uçup gidiyor, ekran ise iz bırakarak kalıyor. İkisini bir arada yaşamak bana hem anda kalmayı hem de kalıcı olmayı öğretiyor.
ŞARKI SÖYLEME PİYANO ÇALMA ŞİİR YAZMA VE HİP-HOP DANSI TÜM BU SANATSAL DİSİPLİNLER ANA MESLEĞİNİZ OLAN OYUNCULUĞU NASIL BESLİYOR ÖZELLİKLE ŞİİR YAZMAK CANLANDIRDIĞINIZ KARAKTERLERİN İÇ DÜNYASINA GİRMENİZE YARDIMCI OLUYOR MU?
Aslında bütün sanat dalları birbirine dokunuyor. Şarkı söylemek bana ritmi, nefesi ve duyguyu aktarabilmeyi öğretiyor. Piyano çalmak disiplin ve sabır katıyor; her nota, bir karakterin farklı bir ruh halini hissettirmemi sağlıyor. Çok mutlu iken ve üzgünken piyano çalmayı seviyorum .. Hip hop dansı özgürlüğü temsil ediyor; bedenimle duygularımı ifade edebilmeyi keşfediyorum. Ama özellikle şiir yazmak çok özel bir yerde… Çünkü bir karakteri canlandırırken onun iç sesini duymak, en derin duygularına ulaşmak çok önemli. Ben şiir yazarken aslında o iç sesi kâğıda döküyorum. Bu da oyunculukta karakterin kalbine daha kolay girmemi sağlıyor. Benim için sanat tek bir yol değil; bir orkestranın farklı enstrümanları gibi. Her biri ayrı bir tını ama bir araya geldiklerinde gerçek müzik, yani oyunculuk ortaya çıkıyor.
ANNE ANNENİZİN ALMAN KÖKENLİ OLMASI HAYATINIZDA VE BELKİ DE SANATINIZDA GÖRDÜĞÜNÜZ EN BELİRGİN ALMAN DİSİPLİNİ VEYA KÜLTÜREL İZ NEDİR?
Hayatımda ve sanatımda kesinlikle fark yarattı. Belki de en belirgin iz, disiplin ve düzen anlayışı. Küçük detaylara önem vermeyi, hazırlıklı olmayı ve sorumluluk sahibi olmayı ondan öğrendim. Sanatta da bu disiplin bana çok katkı sağlıyor. Tiyatro provasında, kamera önünde ya da canlı yayında, her anın farkında olarak ve hazırlıklı olarak var olabilmem, büyük ölçüde bu kültürel mirastan geliyor. Ama Alman disiplini, sadece kurallara bağlılık değil; aynı zamanda işine saygı göstermek, emeğine değer vermek anlamına geliyor. Bu da beni hem sahnede hem ekranda daha güçlü kılıyor.
YENGEÇ BURCU OLMANIZLA DUYGUSAL DERİNLİĞİNİZİN VE HASSASİYETİNİZİN MESLEĞİNİZE YANSIDIĞINI DÜŞÜNÜYOR MUSUNUZ KARAKTER YARATIM SÜRECİNİZDE BU DUYGUSAL YÖNÜNÜZÜ NASIL KULLANIYORSUNUZ?
Evet, Yengeç burcu olmam kesinlikle duygusal derinliğimi ve hassasiyetimi etkiliyor. Benim için bir karakteri yaratmak, sadece senaryoyu okumak değil, onun duygularını, korkularını, sevinçlerini içimde hissetmek demek. Duygusal yoğunluğum bu noktada büyük bir rehber oluyor. Karakter yaratım sürecinde bu duygusal yönümü kullanmak için önce empati kuruyorum: Karakterin geçmişini, travmalarını, hayallerini kendime soruyorum ve iç dünyasında bir yolculuğa çıkıyorum. Bu sayede sahnede ya da kamera karşısında onun yerine geçebiliyorum, doğal ve samimi bir performans ortaya çıkıyor. Bence oyunculuğun büyüsü de burada; duygularını paylaşabilmek ve izleyiciyi o dünyaya çekebilmek.
AKTİF OLARAK TİYATRO OYUNLARINDA YER ALIYORSUNUZ YAKIN ZAMANDA SİZİ EN ÇOK HEYECANLANDIRAN SAHNE PROJENİZ HANGİSİ OLDU VE SEYİRCİ İLE KURDUĞUNUZ BAĞ HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİNİZ NELERDİR?
Yakın zamanda oynamış olduğum ve defalarca sahnelenmiş olan ‘Hikayede adı geçen Şair Benim’ oyunu beni en çok heyecanlandıran projelerden biri oldu. Bu oyunda tam 8 farklı karakteri canlandırıyordum ve her biri bana bambaşka bir dünya, farklı bir duygu katıyordu. Rum kadın Maria’dan Kaçakçı Niyazi’ye, Adanalı Rezzan’dan Sivaslı Nalan’a ve sonunda Filiz Akın’ı oynamak… Her karakterin enerjisi, hikayesi ve ruhu farklıydı; her biri içimde ayrı bir renk açtı ve bana sahnede inanılmaz bir zenginlik sundu. Seyirciyle kurduğum bağ bu oyunda daha da özel bir hal aldı. Her alkış, her tepki bana karakterlerin yaşadığı duyguları paylaşmanın verdiği mutluluğu hissettirdi. Oyun bittiğinde aldığım alkışlar sadece bir takdir değil; adeta içimde açan renkleri seyirciyle paylaştığımı, onların da bu yolculuğa ortak olduğunu hissettirdi. Bu his, sahnede yaşadığım en özel anlardan biridir ve oyunculuğa olan sevgimi her defasında yeniden besliyor .
GELECEKTEKİ PROJELERİNİZLE OYUNCULUK VEYA SUNUCULUK HENÜZ DENEMEDİĞİNİZ AMA MUTLAKA YAPMAK İSTİYORUM DEDİĞİNİZ BİR TÜR VEYA KARAKTER ARKETİPİ VAR MI?
Gelecekteki projelerde denemek istediğim alanlar beni gerçekten heyecanlandırıyor. Sunuculuk tarafında, daha önce yapmadığım ama çok keyif alabileceğim program türleri var; örneğin bir seyahat programı ya da yarışma programı sunuculuğu… Farklı dünyaları ve insan hikâyelerini izleyiciyle buluşturmak , yeni yerler keşfetmek bana çok heyecan verir.Oyunculuk açısından ise özellikle tarihi filmler ve tarihteki önemli karakterleri canlandırmak istiyorum. Tarih boyunca yaşamış bu karakterlerin ruhunu, yaşadıkları dönemin atmosferini ekrana yansıtmak benim için çok özel bir deneyim olurdu. Bir karakteri oynarken sadece onu değil, zamanın ruhunu da izleyiciye hissettirmek istiyorum. Hem sunuculukta hem oyunculukta yeni alanlara adım atmak, sınırlarımı zorlamak ve izleyiciye farklı bir bakış açısı sunmak her zaman motivasyon kaynağımdır.
Elif Hanım Çok Teşekkür ederiz.
Ben Teşekkür ederim Sevgili Mehmet Ali bey
RÖPORTAJ: Mehmet Ali BABAR
İlginizi Çekebilir