Bir zamanlar bu topraklarda “ayıp” kelimesinin ağırlığı vardı. İnsan, bir davranışa kalkışmadan önce iki kere düşünürdü: “Acaba ayıp olur mu?” derdi. Sokakta yüksek sesle konuşmak, büyüklerin yanında kahkaha atmak, sevgisini ulu orta göstermek… Bunların hepsi bir ölçü meselesiydi. Çünkü toplumun ortak bir nezaket anlayışı vardı. “Edep yahu!” sözü, hem uyarıydı hem de bir terbiyenin simgesi.
1980’lerde, 90’larda büyüyen bir nesil, bu çizgiyi iyi bilirdi. Kadınlar zarif giyinir, erkekler özenli olurdu. Sadece kıyafet değil, duruş da bir saygı göstergesiydi. Kimse pijamasıyla sokağa çıkmaz, kimse komşusunun rahatsız olacağı bir davranışta bulunmazdı. Bugün dönüp baktığımızda o günlerin sıcaklığını, insan ilişkilerindeki samimiyeti ve ölçüyü özlemle hatırlıyoruz.
Oysa şimdi tablo bambaşka. “Rahat olmanın” anlamını yanlış yorumladık. Rahatlık, özensizliğe dönüştü. Evin içinde giydiğimiz kıyafetlerle artık sokaktayız; toplum içinde sergilediğimiz tavırlar, neredeyse özel alanla kamusal alanın sınırlarını tamamen silmiş durumda. Sosyal medya çağında yaşıyoruz, herkes kendini bir sahnede sanıyor. Her an kaydediliyor, paylaşılıyor, beğeniliyor… Derken gerçeklik duygusu yavaş yavaş kayboluyor.
Eskiden utanmak vardı. Utanmak, bir erdemdi. Şimdi utanmamak marifet sayılıyor. “Ben buyum, kabul et!” diyen bir nesil yetişiyor. Fakat bireysel özgürlüğün sınırları, başkasının hakkına, huzuruna ve toplumsal değerlerine dokunduğu anda biter. Özgürlük, başıboşluk değildir. Medeniyet, ölçüsüzlükle değil, özdenetimle var olur.
İlginçtir ki, “özendiğimiz” Avrupa’da bu kadar savruk bir görüntüye rastlamak mümkün değil. Orada insanlar sokakta rahat giyinir, evet; ama o rahatlık içinde bile bir düzen, bir temizlik, bir ölçü vardır. Metroda sessiz olunur, sıraya girilir, başkasının alanına saygı duyulur. Biz ise bu kavramları yanlış anladık. Batı’yı dış görünüşte taklit ettik ama özünü, disiplinini, sorumluluk bilincini alamadık.
Bugün sokaklar, alışveriş merkezleri, toplu taşıma araçları adeta birer sahneye dönüştü. Herkes görünmek istiyor, ama kimse “nasıl göründüğünü” sorgulamıyor. Dilimiz değişti, davranışlarımız değişti, nezaket yerini hoyratlığa bıraktı. Artık kimse “pardon” demiyor, “teşekkür ederim” demiyor, “buyurun” demiyor. Sanki kibarlık bir zayıflık göstergesiymiş gibi algılanıyor.
Büyüklerimize duyulan saygı da eskisi gibi değil. Evlat, anne babasına “sen” diye hitap ediyor; genç, yaşlısına yer vermiyor; öğretmen, öğrencisinden korkuyor. Kısacası, değerlerin tersine döndüğü bir dönemdeyiz. Belki de bu yüzden toplum olarak birbirimize tahammülümüz kalmadı. Çünkü saygının olmadığı yerde sevgi de yeşermiyor.
Peki nereye gidiyoruz?
Modernleşmek bu mu? Medeniyet buysa, neden içimizdeki huzur azaldı? Neden ilişkiler bu kadar yüzeysel, neden insanlar birbirine bu kadar yabancılaştı?
Belki de cevabı çok basit: Biz, gelişmek isterken özümüzü kaybettik.
Oysa çağdaş olmak, kendi kültürünü unutmadan yeniliklere açık olmaktır. Edep, ahlak, saygı gibi kavramlar “modası geçmiş” değil, toplumun bel kemiğidir. Bunlar olmadan ne eğitim işe yarar, ne teknoloji, ne de ilerleme.
Belki artık yeniden hatırlamanın zamanı geldi: Bir toplumun gerçek ilerlemesi, sosyal medya ile, telefonlarla değil; insanın içindeki vicdanla, zarafetle ve edep anlayışıyla ölçülür.
Habib BABAR

























Yorum Yazın