Yeşilçam’ın tozlu setlerinde, kendisine verilen her rolü en iyi şekilde oynamaya çalışan bir isimdi Recep Bülbülses...Büyük bütçeler, ışıltılı ödüller, sansasyonel manşetler yoktu onun hayatında… Ama kalpten gelen bir emek, sahici bir tutku, sahnede içten gelen bir sıcaklık vardı.
Sadece oyunculuğu ile değil, sesiyle de gönüllere dokunmak istedi. Şarkı söylemeyi çok seviyordu. Belki bir plak, belki bir albüm umuduyla Unkapanı’nın yollarını aşındırdı. Kapı kapı gezdi, sesini duyurmak için mücadele etti. Ancak bu mücadelenin sonunda beklediği karşılığı bulamadı. Çünkü bazen sesinizin güzel olması, yetenekli olmanız yetmiyor bu dünyada. Birilerinin "evet" demesi gerekiyor. O "evet" geciktikçe zaman akıyor, umut eksiliyor, yalnızlık büyüyor…
Yıllar geçti… Bir zamanlar ışıklar altında olan Recep Bülbülses, zamanla sessizliğe gömüldü. Geriye sadece hatırlayan birkaç dost, birkaç haber kaldı. Onun gibi pek çok Yeşilçam emektarının yaşadığı o acı gerçek: vefasızlık. Kimse onları sokak köşelerinde, hastane koridorlarında, eski apartman dairelerinde beklerken görmek istemiyor. Ama gerçek bu...
Ben onun haberini defalarca yaptım. Sesini sanat dünyasına duyurmak, biraz olsun sesini hatırlatmak istedim. Geçtiğimiz ay sevgili meslektaşım Turgut Geleç, Unkapanı’na gidip onunla habercaddesitv için röportaj yaptı. Kameralara konuşurken gözlerinde tükenmişliğin, ama bir o kadar da dimdik duran bir gururun izleri vardı. "Unutulduk" diyordu. “Bir selam bekledik, gelmedi. Bir arayan olur sandık, olmadı…” Her cümlesi biraz sitem, biraz kırgınlıktı.
Ve şimdi… O da birçoğu gibi aramızdan sessizce ayrıldı. Ne bir manşet oldu gidişi, ne büyük bir tören. Gözlerden uzak, hayatın kenarına itilmiş nice sanatçı gibi…
Recep Bülbülses, sadece bir oyuncu, bir ses değil; bir devrin sessiz çığlığıydı. Şimdi geriye bize düşen, onun gibi isimleri hatırlamak, hatırlatmak. Çünkü vefa, sadece yaşayanlara değil, hatırladıklarımıza da borcumuzdur.
Habb BABAR
Yorum Yazın