Amerikalı ünlü yazar Paul Auster’in “Yansımalar” kitabını okurken altını çizdiğim şu sözünün altını çizdim …
“Acıma ve Mucizeler ikiz kardeştir, aynı anda doğarlar “
Yazımın başlığını da “Acılar ve Mucizeler” olarak atmak geldi içimden. Bu ikisi birbirine karışmış, iç içe geçmiş aynı yumurta ikizi gibiler.
Paul Auster’in bu sözleri, yaşamımızın en derin ve en ince gerçeklerini öylesine yalın bir şekilde ortaya koyuyor ki, bizleri ister istemez bir düşünce yolculuğuna çıkarıyor.
Her acının bir mucizeyi doğuracağına, her mucizenin ise bir acının içinden yükseldiğine dair ince bir sezgi var burada. Havasını soluyup suyunu içtiğimiz bu dünya, zıtlıklarla var olur. Sevgiyle nefret, umutla umutsuzluk, zaferle yenilgi… Ve belki de acı, mucizeleri anlamamız için bir anahtar işlevi görüyor.
Acı insanın sınırlarını gösterir, yaşamanın ne kadar kırılgan ve değerli olduğunu hatırlatır.
Ama aynı zamanda, işte o acıdan doğan mucizeler de bizi yükseltir, kurtarır.
İkisi de kardeştir, birbirini beslerler, birinin olmadığı yerde diğeri de yoktur.
Zaman zaman düşünürdüm, “Allah niçin iyi kullarına acılar yaşatır?” Yoksa hayatın mertebelerinden biri midir bu?
Ya da sevilen insanların bir ayrıcalığı mıdır azaba mahkum olmak?
Bunların hepsi bir olasılık.
Anladığım kadarıyla çaresizliğin tanımıdır acı çekmek. Cehenneme girip sonsuza dek yanmak gibi bir duygudan bahsediyorum ve buna “ruhun fiyakasıdır” diyor, alimler.
Bakın acıyı görmezden gelerek yok sayamayız!
Nasıl olur da bir insan kendini yakan bir ateşi, dindiremediği bir sızı için “yok” diyebilir?
Bazı problemler var; baş ağrısı, diş ağrısı gibi tarif edilemez! Çektiğin acının miktarını, kıvamını, sende bıraktığı izi anlatamazsın sadece yaşarsın. O durumdayken bir bardağı kırmanın bile kendine has bir anlamı olabiliyor, içtiğin çorba yakıyor boğazını, yediğin ekmek sanki bir zehir hissini verirken, kime ne denir bilemiyorsun.
Sakin ol!
Peki ya Mucize!
Mucize sözcüğünü çok severim. Arapça “Acz” kökünden türetilmiş olan sözcük “İnsanı acz içinde bırakan, çaresiz hale getiren (şey, durum, olay)” anlamına gelir.
Bu sözcüğe aşina olmayan biri, sözlük anlamına baktığında aslında kötü bir durumu işaret ettiğini sanabilir; ama biz bu sözcüğün genelde olumlu, hatta çoğunlukla hayranlıkla karşılanan ve tam da bu hayranlık sebebiyle insanı acze düşüren olay ya da durumlar için kullanıldığını biliyoruz.
Dil ne güzel bir icat değil mi, mucizelerle dolu!
Herhangi bir kayıptan sonra gelen iyileşme, her düşüşten sonra yükselme…
Bunlar hep acının ve mucizenin ortak dilinde şekillenir.
Acılar bazen kör bir karanlık gibidir ama bir bakarsınız o karanlıkta bir ışık huzmesi gelir ve hayatın tüm renkleri başka bir biçimde beliriverir.
O ışık, belki de mucizenin ta kendisidir.
Hayat, her anında bize bir seçim sunar. Acıyı ve kaybı kabullenmek ya da onları aşmak için bir mucizeye inanmak.
Mucizeler bazen küçük bir gülüşte, bazen uzun bir yolculuktan sonra dökülen gözyaşlarında bulunur.
Acıların içinde kaybolmuş bir mucizeyi görmek, belki de insan olmanın en derin anlamlarından biridir.
Her acı bir mucizeyi saklar. Ne zaman, ne şekilde fark edeceğimizi bilmeyiz.
“Acı ve Mucize” iki kardeştir, her zaman bizim hayatımızdadır, her zaman birbirini kucaklayarak var olacaklardır.
Yeni bir yazımda buluşmak üzere hoşça kalın ama hep dostça kalın.
CELAL KODAMANOĞLU
GENEL YAYIN KOORDİNATÖRÜ
Yorum Yazın