Ankara’dan İzmir’e…
Ankara doğduğum ve daimi yaşadığım şehir olsa da, İzmir ikinci şehrim sayılır.
Yaz aylarımı kırkbeş yıldır. Çeşme ilçesinde geçirdiğim güzel İzmir…
Hani şu evlenince sahip olduğumuz kaynak ailemiz var ya, kızımın kaynakgillerimiz dediği ; eşimin annesi ,babası, hatta anneannesi ,teyzesi ile hep birlikte bizim yazlığa doğru yola çıktığımız, şoförümüz, eşim, iki tane de bizim çocuklar olunca arabada manzarayı seyrederek gitmek ne mümkün.
Bu arada ben de çok gencim, benim de çocuksu yanlarım var tabi ki, çocuklarımı takip etmek, kavga etmelerini önlemek, en önemli vazifem olduğu için camdan dışarıya bakmak gibi bir lüksüm de yok.
Zaman çok çabuk geçti teyze şehir değiştirdi, tamamen koptuk.
Küçüklerimiz büyüdü, kendi hayatlarını kurdular, büyüklerimiz dünya değiştirdi.
Ve ben ve eşim şimdilerde aynı yolları yalnız gidip geliyoruz, camdan dışarıyı seyrederek ufkumu genişletmeye başladım. Uzayıp giden yollarda izmir’i, Aydın’ı ,Manisa’yı çepeçevre saran Bozdağlar‘ı , Aydın Dağları’nı, bu dağ silsilelerini, çok gidiş gelişlerimden dolayı iyice tanımaya başladım.
Gerçekten rengi boz , sanki üzerinde bir dikili ağacı yok , çalısı çırpısı bile bomboş toprak görünümlü acaba hangi canlar yaşıyor bu dağlarda ? Geçtiğimiz yolun sağ tarafında, sol tarafında ve tam karşımızda sıra sıra alçalan yükselen şekilleriyle muhteşem bir görüntüsü var, insan bakmaktan kendini alamıyor, ben bazı kısımlarını yatan Budha heykeline benzettim .
Yatan Budha’yı Uzakdoğu gezimizde ziyaret edip keyfine hayran kalmıştık, gerçekten yatıyor, dağ da aynen öyle sanki alnı ,burnu, ağzı var gibi, hatta ellerini göğsününün üzerin de kavuşturmuş gibi, enteresan bir görüntüsü var. Dağın en yüksek tepesinin ne kadar olduğunu bilmeden ilerliyoruz, radyoda Orhan Gencebay‘ın bana göre en güzel eserlerinden biri çalıyor, kendi sesinden dinliyoruz bu güzel şarkıyı .
“Batarken ufukta” diye başlayan,
Akşam güneşi,
Hüzün dolu saatler, ömrümüzden bir gün daha bitiyor.
Gerçekten akşam güneşi batışa geçiyor, dilek dileyip güneşe doğru bakıyorum , şarkıyı söylerken sesim titrek ,gözlerim de buğulu camlar gibi.
İzmire doğru yaklaşırken, şehirleri, kasabaları birbir arkamızda bırakıyoruz , eşimle coğrafya oyunu oynar gibiyiz. Aslında arabada ikizlerim olsa ciddi ciddi oynarız bu oyunu , ne yazık ki yollarda görmeyi umut ettiğim satıcılar yok , niyetim asma yaprağı almaktı , ne yazık ki bir tane bile yok. Bu yıl yaprak dolması yiyemiyeceğiz Salihli’nin kirazları da çıkmamış o da yok. Boz Dağlar gibi bozuldum, oysa ne kadar ümitliydim.
Nihayet deniz göründü , camı sonuna kadar indirip bir nefes deniz havası çektim yaprak ve kirazın yerine.
Ege sen nasıl güzel bir denizsin, şükür kavuşturana.
Her yıl Ankara’ya dönmeden denizi arkama alır omzumun üzerinden denize taş atar dilek dilerim, gelecek yıl tekrar gelebilmek için.
Şükürlerim sonsuz, benim ki denize girip yüzmek değil, o denizi gelirken giderken uzaktan da olsa seyretmek.
“Ömür biter, yol bitmez” demişler.
Bitmesin ömrümüz, yollar gibi uzasın gitsin, arada virajları da olsun, tepelere çıkalım ,aşağılara inelim ama sağlıklı ömürlerle hep gidelim, o yollar hep hikayelerimizle dolu dolu olsun.
Sonsuz sevgilerimle hoşçakalın haftaya sizlerle masallar ülkesi Hollanda’ya doğru uzanalım, hiç bir dağın olmadığı Hollanda.
Haftaya masallar ülkesi Hollanda’da buluşmak üzere hoşçakalın.
FATOŞ ACAR
GAZETECİ - YAZAR
Yorum Yazın