Geçenlerde bir kitapta okumuştum, diyordu ki
“Bir duruşu olmalı insanın hayata karşı,
Dünyayı yerinden oynatabilecek bir güç bu duruş.
Öyle bir duruş sergileyeceksin ki sadece asaletinden tanıyacaklar seni.
Omuzunda taşıdığın yüklerin bile hafif gelecek.
Duruşunla keşfedeceksin, karakterin dahi duruşundan bilinecek.
Hayata tuttuğun kafadır aslında dimdik durduran o bedeni.
Attığın her imzan bırakacaktır izini…”
Ne güzel bir şiir, her okuduğumda anlamı daha da bir güzelleşiyor.
Hayata karşı duruşu olmalı bir insanın değil mi?
Amerikalı Yazar ve Şair, Charles Bukowski
“Kalabalığa karışmak için hiçbir özellik gerekmez, ama yalnız ve dik durmak için gerçekten çok şey gerekir” demişti.
Ünlü yazarın sözlerinin altına imzamı atarım, çok doğru, unutmayalım ki, dik duruşumuz sadece bize güç vermeyecek, olumsuzlukların içinde umut aşılayacaktır bir çok kişiye...
Peki ya Cahit Zarifoğlu’na ne demeli, üstat kısaca tanımlamış bile bizim yazdıklarımızı demiş ki :
“Bir duruşu olmalı insanın;
Bir bakışı, bir anlayışı,
Bir aşkı, bir davası olmalı”
Halk arasında sıkça kullanılan bir sözümüz vardır “Kan kusup, kızılcık şerbeti içmek”
Anlamı ise eziyet ve sıkıntı içinde olduğu halde bunu belli etmemek, yine de durumunu iyi göstermek.
İşte bence güçlü insanların en çok yaptığı davranışlardan bir tanesi de budur.
Hayat bana gösterdi ki güçlü insanlar çok acı çekmiş olsa da bunu etrafındaki insanlara hiçbir şekilde belli etmezler. Hayata karşı dik duruşu olan güçlü insanlar, biri yada birilerine ihtiyaç duymazlar. Kimseyi umursamadan boyun eğmeden yaşarlar. Her zaman olumlu bir yönleri, amaç ve gayeleri vardır. Hayatlarının her aşamasında boş durmaz, her zaman hayatlarına yön vermeye uğraşırlar. Birilerini kafalarında önemli yerlere değil, olması gerektiği yerlere koyarlar.
Güçlü insanlar hayatlarındaki insanlara çok değer verirler. Karşısındaki insanlardan verdiği değeri alamayınca hemen kendilerini savunmaya alarak o kişilerden uzaklaşma gereği hissederler.
Güçlü insan, hiçbir şeyin eksikliğini duymayan, kendisine güvenen ve gelecekten korkmayan kişidir.
Onun dışındaki gelişmeler ne olursa olsun, o bu gelişmelerden etkilenmez. Başkalarını yıkıma uğratan olaylar onun moralini bile bozmaz. En büyük sorunlar karşısında bile bir çıkış yolu olabileceği bilincindedir. Yere her düştüğünde kimseden yardım beklemeden, tek başına ayağa daha dik ve onurlu bir şekilde kalkmayı bilir.
Daha çok şeyler yazmak isterdim de, sizleri sıkmak istemem.
En basitinden gün olurda kendi otobiyografimi yazmaya karar verirsem, yukarıdaki sözcüklerimi kullanırdım.
Ve birde negatif enerjili insanlar vardır, bunlarla da çok karşılaşırız, benim de bu tiplerle karşılaştığım çoktur, Onlara zavallı gözüyle bakarım. Zayıf karakterli insanlar diye tanımladığımız bu tipler, her zaman güçlü görünmeye çalışır, duydukları aşağılık kompleksini bu şekilde örtmek isterler ve övülmekten hoşlanırlar.
İşte onların hiç dayanamayacakları tek şey eleştiridir. Eleştiriye asla gelemezler, Narsist’tirler, çünkü çevrelerinde hep iyi tanınmak isterler ve kendilerine önem vermeyen kişileri de her yerde küçük düşürmeye çalışırlar. Bu zavallılara hatalarını kabul ettirmek imkansızdır, zayıf karakterli insanlar her şeye hakim olmak, herkes tarafından takdir edilmek ve başkalarından sürekli kendilerinin iyi yönlerini duymak isterler, sürekli huzursuzluk içinde yaşadıklarından, her yerde huzursuzluk kaynağı olurlar çok kıskançtırlar.
Birbirine zıt karakterde olan iki insanı karşılaştırmak istersek;
Güçlü insan öfkesini yener, zayıf insan ise sık sık öfkeye kapılarak itibarını kaybeder ve kendini küçük düşürür.
Herkesi ve her olayı kişiliğine yönelik bir tehlike olarak görür.
Güçlü insan sevgi dolu, mutlu ve başarılıdır.
Zayıf insan ise Don Kişot misali hayali düşmanlarla mücadele ederek ömrünü mutsuz bir şekilde tüketir.
Başlığı attık ya “Hayata Karşı Duruş” diye, o zaman hayatımızda her zaman güzel hedef ve amaçlar olmalı böylesi hedefler olmalı ki kimseleri üzmek için yaşayamayız.
Naçizane fikrimi soracak olursanız ben derim ki, her zaman neşeli ve güler yüzlü olun, üç günlük hayatınızda güzel hikayeler ve güzel insanlar biriktirin hayat kumbaranızda.
Arkadaşıma her zaman şu tavsiyede bulunmuşumdur. Önce kendine değer ver ki, karşındaki insanda sana o şekli ile değer versin. Eminim ki herkesin birine ihtiyaç duyması, çaresizlikten, yalnızlıktan ve hayattan asla mutluluk duyamamasından kaynaklanıyordur.
Önemli olan düştüğümüz zaman, ayağa daha güçlü kalkmasını bilerek hayata tutunup, yılmadan, bıkmadan mücadele etmektir. Karakterin güçlenmesine vesile olan en önemli etkenlerden bir tanesi de yaşanan sıkıntılar karşısında dimdik ayakta kalabilmektir. Güçsüz olduğunuzu anlayan insanlar size kötülük yapmaktan çekinmeyecekleri için onlara bu fırsatı vermemek en doğru tercih olacaktır. Ne dersiniz değerli okurlarım haklıyım değil mi?
Başka bir yazıda buluşmak üzere, kalın sağlıcakla.
CELAL KODAMANOĞLU
Genel Yayın Koordinatörü
Yorum Yazın