Camın kenarında oturmuş dışarıdaki doğayı izlerken zııııırrrrr telefon….
Arkadaşımdan, açtım… “ Celal hava çok güzel, hadi gel, deniz havası alıp, çay içelim. “
Hazırlanıp çıkmam sadece on dakikamı aldı, çünkü ben evimde de, her an dışarı çıkacakmış gibiyim, Didim’de sahilde buluştuk, güzel bir gün geçti.
Bu satırları okuduğunuzda “Eeee ne var bunda, git dolaş, gez, bize ne” diyenleriniz oldu değil mi ? Bir ayrıntıyı atladınız! ben sözümün sonuna gelmedim ki.
Cep telefonumuz sayesinde, dünya elimizin altında, dostlarımızla tüm iletişimleri dakikalar değil, saniyeler içinde sağlayabiliyoruz. İstediğimiz yerde randevulaştığımız saatte zahmetsizce buluşuyoruz.
Hatta daha daha ötesi, eğer adres veremiyorsam artık dilimize pelesenk olmuş bir terim var
“Konum at”
Yada arabalarımızdaki navigasyon,
“Rotanı çiz”
Navigasyona bırak götürsün seni.
Mekanik bir ses “Yüz metre sonra sağa dönün, şimdi sola, vs.”
Hatta yoldaki trafik yoğunluğunu bile görebiliyor, alternatif yolları da kullanıyoruz…
Ya eskiden… Evet eskiden öylemiydi?
Mesela bizim yaşlarımızdakiler hatırlarlar, geçmişte tek kanallı siyah beyaz tüplü televizyonlardan, bugün LCD teknolojisi ile çalışan kağıt inceliğindeki televizyonlara geldik.
Hatırlarım, mahallemizdeki ilk renkli Televizyonu rahmetli yan komşumuz almıştı, dizi olacağı akşamlar, komşular evini doldururdu, salonu adeta sinema salonu gibi olurdu.
Ne güzel günlerdi o günler, sabahtan hazırlanan kurabiyeler, ocakta sürekli kaynayan çay…
Heyecanla televizyondaki “Kaçak” dizisini beklerdik, dizinin yayınlandığı saatlerde İstanbul’da trafik olmazdı, Dr. Richard Kimble ne zaman yakalanacak? Hepimiz merak eder, Komiser Gerard’a yakalanmasın diye de dua ederdik.
“Dallas” dizisine bağlanmış komşular, JR’a sürekli beddua ederler, JR’da tüm bedduaları hakederdi, çünkü karısı Sue Allen’e dizi boyunca az çektirmemişti.
Köle Isaura’ya, Kunta Kinte’ye işkence yapıldığında bizler az mı gözyaşı döktük? Hepsini ailemizin birer ferdi olarak görüyorduk. Acı çektiklerinde ağlıyor, güldüklerinde seviniyorduk.
Telefonlar ise hak getire… Şimdi hayalini bile kuramayız, Ahizeli, değişik renklerde olan telefonlardan bir tanesi de salonumuzda aynalı konsolun üzerinde dururdu. Rahmetli anneciğimin ördüğü dantelli örtü telefonun üzerini süslerdi, bazen düşünürüm de, o örtü niye diye? Sanki o örtünün oraya konulması bir kanun gereğiydi her evde aynı dekorasyonu görebilirdiniz.
Hayatımızda büyük bir yer edinen, ilkel çağlarda jest ve mimiklerden, el kol hareketlerinden, şekiller ve görsel ifadelerden başlayıp, günümüz dünyasına kadar halen gelişmekte olup, içerisinde birçok anlam barındıran, bir ağaç gibi büyüyüp dallanıp budaklanan zamanımızın çoğunu ayırdığımız teknolojidir İletişim.
Eskiden beri yapılan bu basit tanım iletişim olgusuna bakış açısının da aynı oranda basit olmasına temel oluşturmuştur.
İletişimi kullanmamızın nedeni ise insanların birbirlerini anlaması, duygu ve düşüncelerini paylaşabilmesi, aramızdaki bağları güclendirmek ve bazende hoş bir sohbet içindir, hayatı çekilir hale getiren budur zaten.
Şimdi anlatacağım hikaye size masal gibi gelebilir ama iletişimsizliğin önemini çokta güzel vurgulamaktadır.
“Bir zamanlar bir Kızılderili topluluğunda yaşayan halk, meyve ve sebzeden başka hiçbir şey yemezlermiş. Et olarak da sadece balık yerlermiş. Bir vakit gelmiş ve bu bölgede kıtlık oluvermiş. Hiçbir yerde meyve, sebze yetişmemiş; balıklara da bir hastalık peyda olmuş, açlıktan insanlar, ölen ölene gidiyormuş, dağlarda yaban geyikleri oldukça çokmuş; ancak insanlar inançları gereği balıktan başka hayvanın etini yiyemezlermiş. Toplulukta ileri gelenler geyik etinin yenebileceğini, günah olmadığını dile getirseler de hiç biri ağzına sürmemiş. Kabile reisleri düşünmüşler, taşınmışlar ve tutmuş yaban geyiğine “Dağ Balığı” demişler, yani yeni bir ad uydurmuşlar.
Halk bunun üzerine gönül rahatlığıyla yaban geyiklerini yemeye başlamış.”
İletişim konusunda uzmanlar şu dokuz kurala çok dikkat etmemizi isterler, bunlar :
1. Konuştuğunuz kişiye karşı saygılı olun.
2. Görüşmeye konsantre olun.
3. Konuşan kişiyi onu dinlediğinize ikna edin.
4. Karşınızdaki kişinin söylediğini tam olarak anladığınızdan emin olun.
5. Konuşan kişinin sözünü kesmediğinizden emin olun.
6. Karşınızdaki kişiye isim takma yoluna gitmeyin.
7. Sorunu çözmeye çalışırken güncel olun.
8. Sinirlerinizi kontrol ettiğinizden emin olun.
9. Konuşmanızın özellikle başında ve sonunda pozitif olmaya dikkat edin.
Şimdiye kadar tüm yazdıklarımı okuduysanız, o zaman bakın sizinle bir iletişim kurdum değil mi?…
Başka bir yazımda buluşmak üzere, hoşçakalın, ama hep dostça kalın, iletişimde kalalım sevgili dostlarım .
CELAL KODAMANOĞLU
Genel Yayın Koordinatörü
Yorum Yazın