Hemen hemen bir yıldır izlediğim Kore dizileri ben de hiç bilmediğim bu ülkeye karşı derin bir sempati yarattı, içim dışım Kore diye bağırıyor. Özellikle de onların İmparatorluk dönemi yaşam şekilleri ilgimi çekiyor. Farklı bir kültür, derin bir saygı, giyim şekilleri, ipekler, erkeklerin şapkaları, kapalı bir kutu şeklindeki tahtırevanlarıyla soylu hanımların eller üzerinde taşınışları, yine üstü açık tahtırevanlarda soylu erkeklerin azametli gidiş gelişleri, o zamanlarda da binbir çeşit saray entrikaları, her türlü kötülüklerin kol gezdiği, zehirler, kara büyüler, büyücüler, Şamanlar, ustaca kullandıkları kılıçlarının çıkardığı mekanik sesler, aşklar, kavuşmak için aşılan binbir türlü zorluklar, hırslar.
Yaz, kış ve baharlar dediğimiz mevsimlerin değişkenliği, orada da kiraz çiçeklerinin dallardan yerlere uçuş uçuşluğu, kış mevsiminde bembeyaz karlar, baharlarda yağan yağmurlar ve rengarenk şemsiyeler, nefis tabiat güzelliği, o güzellikte atlarının dört nala koşturulması.
O küçük yemek kapları , güzelim porselenler, seladonlar, yemek çubuklarını kullanırken o zarafetleri, minicik dudaklarının yemek yerken açılışı, hanımların statülerine göre kullandıkları saç tokaları, saltanatlı giysileri bir saraydan diğerine nedimeleri eşliğinde yürüyüşleri…
Saray kapılarının geçişleri , her yerin rengarenk çiçeklerle bezenmesi, tahtları, yer minderleri tam bana göre hatta bizim ev gibi de diyebilirim çünkü benim çiçek sevdam da dış kapımın önünden başlayıp salon, odalar, banyo, mutfak, balkon ne varsa her yere yayılmış vaziyette, azıcık Kore tarafım da var gibi mi ne? Oysa ben kendimi Avrupalı sanırdım, Doğu ve Batı birbirinden ne kadar farklı.
Offff ki ne of .. canım şimdi Kore de olmak istedi. Bence Koreliler bana ülkelerinin bir altın anahtarını vermeliler, fahri Koreli olmalıyım, böylesi müdavimlik, böylesi hayranlık, ben bu anahtarı hak etmedim mi ?
Pandemi öncesi Koreli bir kiracımız vardı, kendisi elçilik görevlisiydi, neden icap ettiyse bizi evine davet etmişti, aman Allahım o nasıl temiz bir ev mutfaktan salona heryeri beyaz halılarla döşemiş, koltukları , sehpaları, aksesuarları tamamıyla ülkesinin özelliklerini taşıyor bizim ülkemizde de ülkesindeymiş gibi yaşıyordu , son derece disiplinli bu bey ailesinin küçük çocuklarıyla o evde oturmuyor o bembeyaz halıların üzerine sanki hiç basmıyor adeta sinek gibi havada uçuyor koltuklarına konuyorlardı, o çocukların oyun alanı var mıydı bilmiyorum ortada en ufak bir dağınıklık yoktu, ama her yer kitaplarla doluydu, dikkatimi çeken odalarda büyük ve küçük dolaplar, komodin mevcuttu ama her odanın tam orta yerinde ayrı ayrı yer yatakları seriliydi, tıpkı eski filmlerinde de izlediğim gibi, yüksek yatak yoktu, üstlerinde bizim eski usul kaplanmış ipek saten yorganlar, köşelerdeki komodinlerde aydınlatmalar.
Kirasını hep bir yıllık peşin öderdi , yüzü çok gülmezdi ama misafir saygısı müthişti, görevi bitip ülkesine döneceğini öğrendiğimizde çok üzüldük , meğer kansermiş ve tedavisini kendi doktorlarına emanet etmişti. Zaten sık gidip geliyormuş onca yol da sık gidilmez ki Ankara- İstanbul değil ki saatlerce uç , durup bir mola vermek de yok bulutların üstünde.
Bugün saray filmlerini bıraktım biraz dinlensinler , alimleri , imparatorları , onların eşleri, dul kraliçe, cariye nedime kim varsa. Şimdiki zamana dönüp günümüz filmlerini seyretmeye karar verdim biraz eskiyi biraz yeniyi harmanlayayım. Vurdulu kırdılı değil, kesinlikle salon filmleri olmalı holding patronları CEO’lar.
Seçimim şık giyimli insanları seyretmek, onların yaşamlarını incelemeliyim ama züppelikleri küstahlıkları olmasın.
Kesinlikle çok zarifler, çok ince bir zevkleri var, çok güzel kızları , çok yakışıklı erkekleri izlemek keyif veriyor hele bizim toplumumuzda giyim bu kadar laçkalaşmışken, kapalı kesimin siyah çarşaflarından sonra burada içim açılmalı, gerçek yaşamdaki ekonomilerini bizimle kıyaslayamam, dünya markası ya da değil, ama zevkte çok önderler, herşeyi bu kadar yakıştıran renk ve desen kombinasyonlarına hayran oldum
İyi ki Google dedem var, hemen kimlik araştırmalarına girdim erkekler 1.80 ve üzeri gidiyor boy olarak , bayanlar 1.60 ve üzeri, oysa daha kısa görünüyorlar , hepsi çok ince , ciltleri pürüzsüz , fildişi porselen gibi , sakal ve bıyık çok nadir bizimkilerin saçları yağlı kirli, bit dolacak kafalarına, sakalları birbirine karışmış pejmürde bir toplum olduk, hırpani kıyafetleri yok, onlar hayvanları eller alışverişte görsün diye sevmiyorlar , onların ki gerçek sevgi.
Canlılara karşı yanlış düşünceleri yok, şımarık değiller elbette fakir halkı da var ama eğer bu filmlerindeki rolü gerçek hayatlarında da yaşıyorlarsa çok kibar, çok saygılı onurlu bir ülke diyebilirim ama ben kafaya koydum, yerinde gidip görmeliyim ki içimde soru işareti ve boşluk kalmasın.
Ha gayret Fatoş kim tutar seni? Diyerek Kore’yi burada bitirelim ve haftaya başka bir ülkenin ön çalışmalarını yapalım bakalım tombaladan neresi çıkacak?
Hoşçakalın, sevgiyle kalın
FATOŞ ACAR
GAZETECİ - YAZAR


























Yorum Yazın