Arabada gidiyorum radyoda eski ama hiç eskimeyen duygu yüklü bir şarkı, Zeynep Dizdar söylüyor…
“Su Akar Yolunu Bulur…
Herkes layığıyla yaşarmış dediler
İşte ben buna tebessüm ederim
Kendi düşen ağlamaz dediler
Ağlar yine ağlar yine düşerim”
Öylesine dalmışım ki, şarkıda geçen sözler kadar, şarkıcı da güzel ve içten söylüyor.
Dinlerken nerelere gittim, bir bilseniz !
Yok yok her şeyi yazıp sizi üzmeyeceğim merak etmeyin, bunlar da hatıralarımın arasında bana kalsın.
Şarkıyı dinlerken, Gazeteci arkadaşım ve meslektaşım Kenan Erçetingöz’ün yıllar önce söylediği şu sözleri aklıma geldi..
“Su akar yolunu bulur.
Kalbin güzelse şelale olur,
Değilse çamur olur”.
Bu sözler beni öylesine etkilemişti ki, ne kadar etkilenip, kazımışsam beynime, hala bir köşesinde durur.
Ama bir empati yapın gerçekten öyle değil midir ?
Gerçekten yolunu bulmaz mı akan su ?
Ya da, kalben suyun yolunu bulmasını istemez miyiz ?
Yoksa, girdiğimiz tüm engebeli ara yollara rağmen, yatağını bulan dere misali “Nasılsa gelip bulur” diye, olaya deneysel yaklaşmaz mıyız ?
Mesela ben; karşıma çıkan değişimlere direnmek yerine, teslim olanlardan oldum hep. Ne yapayım, hayat böyle …
Hayatın gelişine göre yaşadım hep, hesap kitap yapmadan.
Elalem ne der derdinde olmadım hiç. Yakınımdakiler tanır beni, gün oldu karşımdakinin yanlışı, benim doğrularım,
Benim yanlışlarım, yine benim doğrularım oldu.
Öylesine yaşama inat bir hayat çizgim vardı ki, bazen bile bile alt üst etmişliğim bile oldu .
“Gel” demiş Hz. Mevlana, “Gel her kim olursan ol gel” ben de gittim Konya’ya Şebi Aruz törenlerine, Mevlana’nın huzurunda, huzur buldum.
“Düzenim bozulur, hayatım alt üst olur diye endişe etme. Nereden biliyorsun hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını?” demiş Şems-i Tebrizi.
Doğru değil mi, hep bu güzel sözü, hatırlatıp durdum kendime.
Mevlana’yı da saygıyla analım yeri gelmişken.
Fakat ne kadarımız, her şey üst üste geldiğinde kendini hala değerli veya kazanmış hissetti? İşte orası tartışma konusu. Haklı bir isyandan bahsetmiyorum. Ben bir çoğunuz gibi sabretmeyi seçtim.
Durumların değişmesini bekledim. Doğrunun bu olduğuna, ruhuma bunun iyi geleceğine inandım.
Ama şu bir gerçek ki; Kasmamak, boşa debelenmemek lazımmış. Baktım ki gereksizmiş bunlar boşa giden, beyhude çırpınışlarmış, gerçekten de su akıp yolunu buluyormuş.
Tabi ki benim de baş edemediğim, zorlandığım, üzüldüğüm durumlar oldu, olmaz mı ?
Bende etten kemikten yaratılmış bir insanım, sonuçta, dertsiz masa örtüsü değiliz ki hiç birimiz.
Elbet benim de korktuğum şeyler çıktı karşıma, yanlış anlaşılmak, hatta anlaşılamamak gibi.
İnsanım nihayetinde.
Konuyu deşmek istemiyorum ama n’aparsan yap, ”Karşındakinin anladığı kadarsın”
Bizleri dünyaya getiren analarımız yani kadınlarımız bizler için yüce varlıkken, kimilerine göre ise eksik etek !.
Cinsiyet ayırımına girmek istemiyorum, bırakın kadını, erkeği hepimiz İnsanız..
İnsansan bunları yaşıyorsun, bir gün seni de anlamayanlar, anlamak istemeyenler çıkıveriyor karşına.
Mesela ben; yaşarken eşşek gözlü olup, ölünce badem gözlü olmaktan, beni yanlış anlamak için çaba gösterenlerin çoğalmasından korktum, hala da korkarım, arkadaşıma bazen kızardım, ara sıra bana “Beni yanlış anlama” derdi sonraları ona hak vermeye başladım, hani derler ya; “Şu hayatta beni bir kez anladın, onu da yanlış anladın”
Yani herkes anlamak istediği kadarını, anlamak istediği tarafından anlar ya, o hesap.
Bana “Canım” diyene önceleri mesafeli yaklaştım, finalde “Canın çıksın” demelerinden, güvendiğim dağlara karlar yağmasından, “Yapmaz” dediklerimin canımı acıtmasından korktum.
Hassas bir yapım var, onun içindir ki, en yakınlarıma bile tam olarak anlayana kadar hep şüphe ile yaklaştım, ama bunların yanında, yanlış yapmaktan korkmadım mesela.
Ya da yapamamaktan.
Ya da düşmekten.
Veya düşüp de kalkamamaktan.
Hatta yola devam edememekten korktum,
Beni, anlaşılamamak korkuttu hep, onun için karşımdakinin hep gözlerinin içine bakarak konuştum.
Bu ara Oğuz Atay’ın sözlerini asla unutmuş değilim üstat demişti ki
“Ben kitap değilim, çünkü ben öldükten sonra kimse beni okuyamaz yaşarken anlaşılmaya mecburum”
Bu sözler ne kadar doğru sözler, gerçekten de öyle de değil midir asıl olan !
Çoklarını tanırım ben, bu yüzleşmeye hazır olmadığı, bu ihtiyaçları mantıklı bulmadığı ya da gideremeyeceğini düşündüğü için anlamak istemez ya... İşte bu dibe çeker sizi.
Yorar, kırar, üzer.
Bunu yapmayın kendinize !
Kırılmayın, üzülmeyin, yorulmayın!
Bırakın anlamalarını beklemeyin anlamasınlar.
İnanın, haklı olmak kadar güzel bir şey yok.
Emin olun, herkes acıttığı yerden acıyor, herkes hak ettiğini yaşıyor.
Bile bile yanlış yapan, “Canım öyle istedi yaptım” diyen insanlar yüzünden çekilmeyin kabuklarınıza.
Size bir tavsiye de bulunayım mı?
Siz siz olun; ister sevgili, ister aile, ister dost, saymakla bitiremem kısaca her kim olursanız olsun, gerçek sevgiyle gelmeyene, yalan söyleyene, dürüst olmayana, sözünde durmayana vermeyin zamanınızı, emeğinizi, kalbinizi.
Verirseniz sonrasında çok acıyor, değmiyor... İnanın bana gerçekten değmiyor...
Bugünkü yazım biraz üzüntülü oldu, ama bunlar yaşadığımız gerçeklerdi.
Haftaya başka bir konuda buluşmak üzere hoşça kalın ama hep dostça kalın .
CELAL KODAMANOĞLU
Habercaddesi Genel Yayın Koordinatörü
Yorum Yazın