Diye sorsam cevabınız hangisi olurdu?
Bence yazmak çok çok değerli neden mi ? İşte size cevabı:
Kalın ya da ince bir defteri alın elinize, içinde yalnızca beyaz sayfaları olsun, evirin çevirin sayfaları ne bir harf, ne bir kelime, ne noktalama işaretleri ,ne kurulmuş bir cümle, ne bir duygu ne de bir düşünce.
Yazısı olmayan o boş sayfalarda neyi okuyabiliriz ki ?
Bazılarınızın da bildiğine göre bir süredir Haber Caddesinde yazılarım çıkıyor, okuyor ya da okumuyor olabilirsiniz, ama ben orta okul sıralarımdan bu yana hep günlük tutar mutlaka yazardım, içimi dökerdim o sayfalara , sevinçlerimi anlatırdım bazılarını şiirsel bir dille ifade ederdim kısa ya da uzun mısralarım hele sonları da kafiyeli bitiyorsa şairliğim dile gelmiş olurdu.
Ama anlatmayı daha çok sevdiğim için nesir yazıya dönmüştüm artık.
Dededen mi aldık bu geni bilmiyorum ama belki de çocukluğumda babamın tuttuğu gri ciltli, içinde o güzel inci taneleri gibi el yazısıyla yazdığı çocukluk, gençlik, orta yaş anıları belki de beni yazmaya itmişti. Babamın o defteri şu anda en küçük kızkardeşimde.
Biz dört kardeş, bir erkek, üç kız her birimiz kendimizce ayrı ayrı düşüncelerimizi , duygularımızı dile getirir kalemlerimizle durmadan yazarız, hem de yıllardır. Abimin gençliğinin en güzel meyvesi 1970- 1980li yıllarda yazmış olduğu şiirlerinden bazıları o dönemin önemli dergilerinde yayınlandı ve ödül aldı. Sonrasında ise memleketimizin haftalık çıkan yerel gazetesinde yıllarca ekonomi köşesinde yazdı, ne yazık ki abimi Pandemi de çok genç yaşında kaybettik.
Kızkardeşim Fahriye’nin mesleği öğretmenlik ti çalışma hayatının içindeyken basılmış iki kitabı da ders kitabı niteliğindeydi. Onlar benim kitaplığımın iki değerli kitabıdır, burada o kitapları konu başlığı olarak kullanacağım. Geriye ben ve en küçük kardeşim Filiz kalıyor, bizim yazdıklarımız hayatı öyle ya da böyle ama derin yaşarken, yaşamımızın bize sunduğu anılarımızla birikmiş arşivlerimizde deneyimlerimizin , sayfalara döküldüğü denemelerimiz , ama henüz kitaba dönüşmedi . Arkadaşlarım yıllardır benden kitap bekliyor, illa ki yaz ve seni okuyalım diyorlar. Sevgili Editörüm Esra Songüler beni Facebook da ki bazı yorumlarımdan keşfetti ve şu anda Habercaddesi’nde yazmamı sağladı, kendisine teşekkürlerim sonsuz . Ve Celal Kodamanoğlu size de müteşekkirim beni yazmaya teşvik eden iki değerli isim sağolun varolun.
Evet yazının başında ne demiştim yazmak çok önemli ve geçmişten alıp gelecek nesillere aktarılmış bu eserler ne kadar değerli, onları okumakta bir gönül işi, okumayı seviyorsanız çok güzel, okuduğunuz her kitabın siz de bıraktığı izler belki hayat dersi gibi, belki de yönünüzü belirleyen bir ok gibi, çok sevdiğim bir sözdür
“Söz uçar, yazı kalır”
Bu da bizi yazının ne kadar değerli olduğunu , bazen okuduklarımızı unuttuğumuzu ya da unutmak üzere olduğumuzu ancak yazıya tekrar dönersek hatırladığımızı görüyoruz, o zaman birazcık araştırma yönüne girelim, yazının icadıyla başlayıp, kalemi kağıdı kimin bulduğuyla devam edelim mi anlatmaya.
Yazı nedir?
Sözlük anlamı nedir ?
Bir yazarın herhangi bir konuda fıkra , makale, eleştiri, deneme ya da inceleme gibi düzyazı olarak yazmış olduğu şeylerin tümüne yazı diyoruz .
Ağızdan çıkan seslerin , fikirlerin ve görüşlerin ,düşüncelerin , duyguların insanlar tarafından harflerle , işaretlerle kağıtlara dökülmesine yazı diyoruz . .
Yazı yazmak bir sanattır.
Yazıyla geçmişte yaşanmış olaylarla ilgili kayıtlara erişmemiz mümkün. Yazı dilin kurallarıyla uyum sağladığı sürece düşünceleri ya da anlamları biçimlendirir. Başkalarının duygu ve düşünceleri yazıya döküldüğünde (mektup gibi)yüz yüze görüşemesek de yazılanları okuyarak iletişim kurmamız mümkündür .
Yazı bir icattır. M.Ö 3200 yıllarında Mezopotamya’da Sümerler tarafından bulunmuştur. Sümerler ilk yazıları ucu sivri aletlerle kil tabletlere yazmışlar, aletlerin bıraktığı izler çivi izlerine benzediği için adına “Çivi Yazısı”denmiştir. Sonrasında ise Eski Mısır da hiyeroglif yazı doğmuş bunu sırasıyla Aztek’lerin Maya’ların yazdığı yazılar takip etmiştir.
Yazı yalnızca bir uygarlığa ait değildir , diğer uygarlıklarda kendi dillerinde yazının genişlemesine katkıda bulunmuşlardır .
Yazı yazmak için kelimelere ihtiyacımız vardır, kelime bilgimiz ne kadar çok olursa o yazı da o kelimelerin anlamlarını bilerek yerlerine koymakta o kadar kolay ve güzel olur, yazdıkça yazasınız gelir. K
Ben kelimelerle oynamayı çok seviyorum onları üretmeyi ve ürettiğim kelimelerden yeni kelimeler türetmeyi seviyorum. Herşey tamam ama yazmak için kağıda kaleme ihtiyacımız var, duygularımızı , düşüncelerimizi dile getirmek için kullandığımız bu iki malzemeyi kimler icat etmiş ? Öğrenmek çok zor değil Google bu konuda destek kuvvet, önce kağıda baktım. Ah bu Çinliler hangi taşı kaldırsam altından mutlaka bir Çinli çıkıyor , küçük dev adamlar…
Caiz Lund( Cai Lun )
Çin mahkemelerinde saray görevlisi olarak çalışan bu küçük dev adam kağıdı bulan isim, ağaç kabuklarıyla bez parçalarını birleştirerek onları hamur haline getirmiş, suyla karıştırarak kağıdı elde etmiştir.
İşte o dönemlerdeki Çinliler dünya üzerinde en geniş kültüre sahipmiş , hani bu gün sabahtan akşama her ülkede soğuk ya da sıcak içilen çayı da ilk bulan Çinliler demiştik ya , işte kağıdı da M.S.700 lü yılların başında bulmuşlar, M.S.793 de kağıt Bağdat’a, bundan çok uzun yıllar sonra da 1450 yılında Avrupa’ya gelmiş ve o yıllarda Johannes Gutenberg matbaayı icat etmiştir.
Şimdi o kağıtları doldurmak için bir de kaleme ihtiyacımız var . Kalem 1795 yılında Fransız ressam Nicholas Jacques Conte ve Avusturyalı mimar Josef Hardmuth tarafından icat edilmiştir, kalem Arapça bir kelimedir .öncesinde ise büyük bir kuşun kanadından düşen bir tüy mürekkebe batırılarak kullanılmıştır . Şimdilerde nikah sonrası anı defterlerine davetlilerin genç çiftlere dilek ve temennilerini böyle tüylü bir kalemle yazmaları ayrı bir şıklık sergilemektedir, bu kadar yazdıktan sonra okunmamızın zamanı geldi mi artık , demek ki yazı olmazsa okumak da olmaz, okuyarak bilgi dağarcığımızı besliyoruz.
Okumak yazılı bir metnin gözle takip edilmesi, beyinle algılanması demektir okuyarak dil ve zihin becerilerimizi , empati kurma yeteneğimizi geliştirir, hayal gücümüzü besleriz, hayata bakış açımız değişir , öz güvenimiz artar, vizyonumuz genişle , anlar ve anlam yaratırız, daha hızlı düşünürüz, analitik düşüncemizi genişletiriz, konuşma yeteneğimizi ortaya çıkarırız, düzgün ve güzel gelişmemizi sağlayan okumak gaye değil araçtır, hafızamızı güçlü tutar.
O zaman şu yalan dünyadan bezmeden türküdeki gibi
“Hem okudum hem de yazdım” diyelim ve her hafta bir kitap okuyalım mı ?
Ben de yazılarıma devam sözü veriyorum.
Sağlıkla sevgiyle, mutlulukla, huzurla kalın, hoşçakalın
FATOŞ ACAR
GAZETECİ - YAZAR
Yorum Yazın