Manevi voltajım çok yüksek bugün, okurlarımın yazılarıma gösterdiği içten gelen güzel temennileri bana hep enerji vermiştir.
Madem öyle;
Onlardan aldığım büyük bir şevkle başlayayım yazıma, bazen uzun uzun düşünürüm ne yazayım diye, bugün imdadıma, minik prensesim Mila’m yetişti, rujlarımı birbirine karıştırmış, yüzünü Picasso tablolarına çevirmiş, dudak bükerek yanıma gelmiş,
“Esraaa bak nasıl oldum ” demez mi? Haydaaa ben şimdi bu boyalı yüzü nasıl temizleyeceğim, hadi şimdi “Ayıkla pirincin taşını “ işte aynende durumumuz öyle…
Olsun benim minik prensesim Mila’m, ona asla kıyamam… İstediği gibi her yeri dağıtsın canımın içi o benim…
“Ayıkla pirincin taşını” dedik, kısaca “Karışık olan bir işin içinden çık çıkabilirsen” anlamında kullanılır da peki bu deyim nereden gelmiştir?
Anlatmaya başlayayım isterseniz:
“Ayıkla Pirincin Taşını” deyimi “Karmaşık bir işin içinden çıkmanın çok güç olduğunu” bize anlatır.
Ayıkla pirincin taşını deyiminin hikayesine gelince:
Anlatılana göre, bu deyimin hikayesi Yavuz Sultan Selim Han zamanına dayanıyor.
Osmanlı topraklarına katılmasından kısa süre sonra Yemen'de isyan başlıyor .
Yavuz Sultan Selim de isyanı bastırması için Sinan Paşa’yı görevlendirip, Yemen’e yolluyor. Yemen’e ulaşmak kolay değil, önlerinde askerler ile beraber gidilmesi gereken uzun bir çöl yolculuğu var.
Sinan Paşa ve askerler bu uzun yolculuktan sonra mola veriyorlar, tabiki doğal olarak karınları aç, aşçıbaşından pilav pişirmesini istiyorlar ama aşçıbaşı tembel, pilavı pişirmemek için pirinçteki taşları bahane ediyor. Kısacası tembel aşçıbaşının pilav pişirmek için pirincin taşını ayıklamaya hiç niyeti yok.
Paşanın karşısına çıkıp, “Paşam pirinçler çok taşlı ayıklanmadan hayatta yenmez emrederseniz asker otursun hep bir elden ayıklasın pirincin taşını” demez mi?
Paşa oturduğu yerden hiddetle ayağa kalkar,
“Yahu üç beş taşın lafı mı olur! Herkes tabağından ayıklar şimdi sefere çıkmış koca orduyu oturtup pirinç mi ayıklatayım Allahını seversen! Ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu senin!”
Aşçıbaşı tembel olmasına tembelmiş ama çenesi de pek laf yaparmış, işin ucunda rahat etmek olunca allem etmiş, kallem etmiş, askerin pirinci ayıklatması için paşayı ikna etmiş.
Kocaman bir çadır bezi serilmiş, üzerine pirinç dökülmüş, askerler bezin etrafına oturmuş, pirincin içinde taş ararken aniden bir kum fırtınası çıkmasın mı?
Askerler telaşla bezi toplayıp kaldırmak istemişler ama ne mümkün! Saniyeler içinde pirincin üzerinde kocaman bir kum tepeciği oluşmuş. Sinan Paşa’nın sinirden şakakları şişmiş.
“Bre laf anlamaz aşçıbaşı, haydi şimdi ayıkla pirincin taşını!” Diye bağırmış.
İşte böyle, içinde bulunulan karışık durumun hepten karıştığı, hatta açmaza girdiği,
“Bir bu eksikti!” denilen şeyin de tamamlandığı durumlar için kullanılır bu deyim.
“Yolda koma yoldaşını,
Kendin pişir sen aşını.
İşlerin bir karışırsa
Ayıkla pirincin taşını”
Hayatta böyle değil midir?
Karşımıza o kadar çok insanlar çıkar ki, bir hata yapmaya gör, anında arkandan vurmaya hazırdırlar, başlarsın bu kez pirincin taşlarını ayıklamaya ilk önce büyük olanları görürsün ya, üstelik siyahtır onlar, gel ayıkla beni dercesine gözüne batarlar.
Pıt pıt kolayca ayıklarsın, sonra daha küçükler kalır, az görünür olanlar, onlara daha dikkatli bakman gerekir ayıklamak için gözler yetersiz kalır, çünkü onlar her zaman yanındadırlar, ama olsun illaki bir açık verirler, bu kez takarsın yakın gözlüklerini gözüne, pıt pıt onlarıda ayıklamaya başlarsın başlamasına da hepsi bitti mi dersiniz yoooo…
İşte en zoru kalır geriye; pirince benzeyen beyaz taşlar. İşte beyaz taşları ayıklayabilmek ,pirinç olanla taş olanı ayırt edebilmek hayli beceri ve zaman ister …
Tabiki bu arada görmeyip gözlerinden kaçırdıklarında olur, onları da dişçi koltuğuna oturduğunda anlarsın anlamasına da, iş işten çoktan geçmiştir.
Kısacası pirincin taşı önce hızlı sonra daha yavaş ayıklanır…
İşte sevgili okurlarım, pirinç hikayesinde olduğu gibi sorunlar henüz küçükken çözülürse pirinçte ayıklanacak beyaz taş bile kalmaz.
Taşların adedi çoğalmadan,
Renkleri değişmeden,
Kum fırtınası gelmeden bir an önce kendimize dert ettiklerimizden sıyrılalım.
Unutmayalım ki hayata bir kere geliyoruz, armudun sapı, üzümün çöpü, pirincin taşı gibi önemsiz şeylerle uğraşmayalım.
Başka bir yazımda buluşmak üzere
Hoşçakalın, Hoş kalın .
ESRA SONGÜLER
HABERCADDESİ EDİTÖRÜ


























Yorum Yazın