“Bekle beni, döneceğim
Bütün direncinle bekle beni.
Bekle hüzün yağmurları
Gökyüzünü kaplayınca,
Karakış üşütürken bekle,
Sarı sıcaklar yakarken bekle.
Kimseler beklemezken bekle beni.
Unut anılarla yüklü bir geçmişi
Ne bir mektup ne bir haber
Gelmesin ne çıkar, bekle beni
Bekle beni döneceğim
Bekle, yalnızca sen bekle beni.
Bekle beni döneceğim, bırak
Beklemekten usanmış dostlarım
Oğlum, anam, yoldaşlarım
Öldüğümü sansınlar benim
Umudu kesip bir ateşin başında
Beni yâd edip içsinler ama sen
İçme sakın yürek acısı o şaraptan
İnançla, sabırla bekle beni.
Bekle beni, döneceğim
Tüm ölümlere inat bekle.
Çünkü o büyük bekleyişin
Düşman ateşinden kurtaracak beni.
Bekle kızgın sıcaklar içinde,
Karlar savrulurken bekle beni,
Yalnızca seninle ben, ikimiz
Ölümsüz olduğumuzu bileceğiz;
O sırrı, o hiç kimsenin bilmediği.
Kimseler beklemezken
Beni beklediğini.
Konstantin Simonov”
Bu şiiri okuyup ta beğenmeyecek olanınız yoktur diye tahmin ediyorum. Bence aşk daha da güzel anlatılamazdı, aşkın tarifi denilince benim aklıma gelen ilk isimlerden biridir Simonov.
Peki ünlü Rus yazarı Simonov kimdir?
Bilenleriniz mutlaka vardır ama ben sıkılmazsanız size bir kez daha anlatayım: Tam adı Konstantin Mikhailovich Simonov’dur ama biz onu “Konstantin Simonov” olarak tanıdık.
Size anlatacağım Simonov ve Valentine Serava’nın dillere destan aşkı:
Bu ölümsüz aşk Moskova’da bir tren istasyonunda başlamıştı, bir ömür boyunca sevmekten bir an bile vazgeçmediği Valentina Serova ile sonsuz aşkı için bu şiiri yazmıştı.
O zamanlar 21 yaşında ve Sovyet sinemasının oldukça ünlenmiş bir sanatçısı olan Serova, sarı saçlı, ince ve uzun boylu, erkeklerin başlarını döndürecek kadar çok güzel ve alımlı bir kadındı. İşte o yaz günü Moskova yakınlarında ki Kolomenskoye İstasyonu’nda tesadüfen Valentina’yı gören Simonov, anılarında genç kadına hemen o anda vurulduğunu hep anlattı.
Bolahnin dantelleri ve Gorodets işlemeleriyle süslü gök mavisi bir elbise giymiş olan Valentina Serova , uçuşan sarı saçları, yaramazca havalanan eteği ve boynundaki beyaz inci gerdanlığıyla çok güzel bir kadındı ve ona aşık olmamak bir erkek için imkansızdı.
Sonunda 1943 yılında iki aşık evlendiler. Simonov, Valentina’ya ‘Senin yüzün benim kaderim’ diyordu ve bu kaderi severek yaşıyordu.
Sonra savaş yılları geldi. Simonov, cephelerde kanlı savaşların içinde bile aşkı Valentina’ya yazmayı hiç aksatmadı. “Bekle Beni” den sonra “Seninle ve Sensiz” , “Kızma Yazarsam” adlı şiirlerini hep bu dönemde ve tabi ki büyük aşkı Valentina Serova için yazdı.
Bunları gönderip göndermemek, Valentina’nın okuyup okumaması değildi önemli olan. Onun Valentina’ya olan aşkını her gün, her dakika, her sabah, her akşam fısıldayabilmesiydi en önemlisi, gerisi önemsizdi ve Simonov daha sonra da söylediği gibi, bunu yapmazsa çıldıracağını biliyordu.
Ve yıllar sonra savaş bitti. Simonov, Valentina’nın yanına döndü. Bazı şeylerin yolunda gitmediğini de işte ilk kez o günlerde anladı. Yaşam, insanlar, ilişkiler zaten değişmek zorundaydı ve savaş bu değişimi daha da hızlandırmıştı. Valentina, Sovyet sinemasının en ünlü yıldızlarından biriydi artık. Simonov ise sanki Stalingrad cephesinde yaşıyordu hala. Uğruna ölümlere gidip geldiği, sadece ona kavuşmak umuduyla hayatta kalabildiği bu kadını artık pek tanıyamıyordu.
O hala ılık bir yaz gününde muzip bir rüzgarın eteklerini havalandırdığı, sarı saçlı bir kadın görmek istiyordu ama göremiyordu.
Simonov aşkından ve sevgisinden asla vazgeçmiyordu. Valentina’nın dedikodulara yol açan bir hayat sürmesi, ortalıkta bazı yakışıklı sinema aktörlerinin adının dolaşması da Valentina’ya olan aşkını zerre kadar azaltmıyordu ama bir insan olarak etkilenip günün birinde bu canı kadar sevdiği kadını incitebileceğinden de korkuyordu.
Belki de böyle bir şey yapmamak, Valentina’yı kırmamak için 1957’de hiçbir açıklama yapmadan onu terk etti. Simonov, bir zamanlar beklemesi için yalvardığı kadını karlı bir Moskova sabahı bırakıp gitti ve bir daha hiç geri dönmedi.
Valentina Serova 1975 yılında öldü. Simonov cenazeye katılmadı. Ertesi sabah Serova’nın mezarının üzerinde bir saksı içinde mavi hareli, sarı yapraklı bir hercai menekşe çiçeği bulundu. Kırmızı saksıya küçük beyaz bir kağıt yapıştırılmıştı ve kağıtta el yazısıyla “Zhdi Meny” yani “Bekle Beni” yazıyordu. Bu çiçeği kimin bıraktığı ve küçük notu kimin yazdığı daha sonraki günlerde Simonov’a defalarca soruldu. Simonov her defasında acı bir gülümsemeyle yetindi ve cevap vermedi. Yıllar önce ‘Sağ kalışımın sırrını yalnız senle ben bileceğiz, bütün sır senin beklemeyi bilmende’ diye yazmıştı ve sevdiği kadın da onu beklemişti. Şimdi bekleme sırası ondaydı.
Konstantin Mikhailovich Simonov, 28 Ağustos 1979’a kadar bekledi.
Sonra da yaşama veda ederek kendisini bekleyen sevdiği kadının yanına gitti.
Bu ölümsüz aşk, “Bekle Beni” şiiri ile başlayıp , Valentina’nın mezarında ki , kağıda yazılı “Bekle Beni” ile son bulmuştu.
Gelecek yazımızda başka bir konuda buluşmak üzere
hoşçakalın, hoş kalın
ESRA SONGÜLER
HABER CADDESİ EDİTÖRÜ
Yorum Yazın