Onunla her yerde karşılaşabilirsiniz, o bir sokağa çıkıyor, herkes etrafında.
Sanırsınız star, öğrencileri sürekli peşinde öğrencisi olmak için insanlar can atıyor evinde verdiği sertifika programı dolup taşıyor çünkü ondan alınılan sertifika, çok önemli.
Müthiş bir insan “Halkla İlişkiler” deyince akla gelen ilk isim. “Duayen” sıfatını anasının ak sütü gibi hak eden biri.
Cumhuriyet kadınını, yıllar boyunca layıkıyla temsil eden biri, Atatürk hayranı.
Hiç bitmeyen üretkenliği hepimize örnek oluyor, insanlara umut veriyor. Yeni fikirler peşinde koşmaktan vazgeçmiyor, kendini sürekli yeniliyor muzip ve esprili...
Kim ne derse desin bence en güzeli de kendisiyle dalga geçebilmesi...
Ve işte huzurlarınızda Betül Mardin...
Onu anlatmaya nereden başlasam, muhteşem bir insan …
Betül hanım gerçek bir İstanbullu diyebilirim, Cumhuriyetimizin daha ilk yılları, 1927 yılında İstanbul’un elit ilçesi Şişli de dünyaya geldi, soyağacını incelersek, köklerinin Hz.Muhammed’e kadar gittiği söylenir.
1 Aralık 1927’de, Kadılıktan Bağdat Valiliği’ne, oradan da Adalet Bakanlığı’na yükselen, Cumhuriyet döneminde Şirket-i Hayriyenin Yönetim Kurulu Başkanlığı ve Milletvekilliği yapan Necmettin Molla Efendi’nin kızı Fahire Kocataş ile dönemine göre oldukça cüretkar bir resim koleksiyonuna sahip Osmanlı hariciye nazırlarından Halil Şerif Paşa’nın torunu Muhiddin Arif Mardin’in ikinci kızı olarak doğdu. Dünyaca ünlü Müzik yapımcımız, Prodüktör Arif Mardin’nin ablasıydı.
Arnavutköy Amerikan Kız Koleji’nde okurken, ablası Leyla veremden öldü.
Bu hem küçük yaşta onu sarsan, hem de ailesinin ona olan baskısını arttıran bir ölümdü. Okuldan almaya kalkarlar, zor bela liseyi bitirir ancak Psikiyatri okumak istediğinde babası sadece “Ne münasebet, bacağının yanında bir erkek bacağı, bunu kabul edemem” der. Halbuki hocaların hocası diye anılan akrabası Prof. Ebülula Mardin, babasına “Kızın bakışlarında bir zeka okunuyor, o zekayı zayi etmeyelim, bu kız Hukukçu olabilir” demiştir. Ancak Akşam Sanat Lisesi’ne gidebilir, her gün eve gelen görücüleri de babasını idare ederek atlatır.
Aile ağacını sıralayıp sizleri yormak istemiyorum, Betül hanım başarılı bir öğrenciydi, İlk evliliğini Robert Koleji’nin bir çay partisinde tanıdığı, sonrasında babasının yanında Avukatlık yapan Akgün Ustalar ile 1950 yılında yaptı. Eşi çalışmasını istemediği için bir işe girmedi.
Evde hanımlara İngilizce, Amerikalılara ise Türkçe dersleri verdi. Yemek ve dikiş kursuna gitti. 1957 yılında ise evliliği bitmişti.Bu evliliğinden Şerife Leyla adında bir kızı oldu.
İkinci evlililiğini 1959 yılında duayen tiyatrocu Haldun Dormen ile yaptı. Bir kaç yıl sonra yakın dostlarından Turgut Özakman‘ın TRT‘de Merkez Program Daire Başkanlığı Genel Müdür Yardımcılığı yaptığı yıllarda İstanbul TRT’de 1964 yılında çalışmaya başladı. 1967 yılında Uğur Dündar ile birlikte İngiltere‘ye BBC‘ye eğitim için gönderildi, burada televizyon kursundan mezun oldu.
Döndüğünde Ankara televizyon bölümünde dersler verdi ve oyun bölümünün başkanı oldu. İstanbul’da olan eşi ve çocuğu için 1968 yılında Ankara’daki görevinden istifa edip İstanbul’a geri döndü.
Kafasında “Şirketler neden tanıtımlarını yapmıyor ki?” sorusu, Onu Türkiye’de Halkla İlişkiler mesleğini başlatmasına neden olmuştu. Bir gün gazetede bir ilana rastlar ve Akbank Genel Müdürü Ahmet Dallı’ya gider, bu fikrini açtığında, şöyle bir cevap alır:
“Bak benim 3500 çalışanım var, ben onlara iyi bir şey söylemeye çalışıyorum, odadan ağlayarak çıkıyorlar. Şu koruda tesisimiz var gidip dinlenseler diyoruz, anlatamıyoruz. Bir işadamını çağıracağız yapamıyoruz, gel bunları sen yap”
İşte o andan itibaren Betül hanım Türkiye’de ilk defa olan bir meslek “Halkla İlişkiler Uzmanlığına “ Galata’daki Akbank binasında başladı ve ardından işindeki azmi ile büyük projelere imzalar attı.
Betül Mardin’in ismi artık duyulmaya başlanmıştı, günlerden bir gün bir plakçı arkadaşı arar ve ona yeni plakları nasıl tanıtacaklarını sorar.
Ardından ünlü Kulüp Kervansaray’ın patronu,
“Lütfen mönülerime bakın, değiştirin, hangi yemek hangi bölgedeki restoranda daha iyi gider, hanımlar neyi sever, beyler neye bayılır bana söyleyin, yatırımlarım konusunda beni yönlendirin” teklifinde bulunur.
Sonuçta Betül hanımın geleceği bu üç teklifle çizilmiş olur.
O Türkiye’yi Halkla İlişkiler mesleğiyle tanıştıran kadın ünvanını alarak bu alana altın harflerle imzasını attı.
Bugüne kadar yaklaşık on binlerce kişiye ders verdi, yüzlerce müşterisi için binlerce proje üretti, organizasyonlar yaptı. Mesleğe katkıları nedeniyle 1998’de, tüm dünyada sadece 25 kişinin sahip olduğu “IPRA Yaşamboyu Onur Üyeliği” ne seçildi.
Halkla ilişkileri uluslararası standartlarda yaptığının kanıtı olarak tüm dünyada 28 bin üyesi olan Amerikan Halkla İlişkiler Derneği’nin (Puplic Relations Society of America- PRSA) “Halkla İlişkilerde Yaşam Boyu Başarı 2005 Atlas Ödülü”ne layık görüldü.
Neredeyse yarım asırdır konuşmak üzerine kurulu bir mesleği olan ve bu konuda herhangi bir sıkıntı yaşamayan Betül Mardin, inanması zor ama dört buçuk-beş yaşına kadar dilsizdi. O günlere ait anılarını bir gazeteye verdiği röportajda şöyle anlatmaktadır.
“Ben dilsiz doğmuşum. Beş yaşıma kadar konuşmamışım, sebepleri çeşitli; Bir tanesi Osmanlı… Sol elimle yazıyormuşum. Sol el kötüdür ya, çok dayak atmışlar bana. Beynimde bir merkezi çökertmişler dövmekten. Bu bir…
Aile içinde çok çeşitli dil konuşuluyormuş, dadımız İsviçreli, annem onunla Almanca, babam Fransızca konuşuyor, evde büyükannem var o da Farsça ve Fransızca konuşuyor, büyükbabam ise Türkçe, Almanca konuşuyor. Ben şaşırmıştım, hangi dili konuşacağıma, üstüne üstlük bir de Ermeni dadı da vardı evde, fıttırmışım dediler…”
“Peki, beni kim kurtarıyor? dersiniz Atatürk!
Atatürk bize yemeğe geliyor, zenci kalfa “Ekmek yedirelim, çocuğun dili açılır” diyor. Masada Atatürk var, Atatürk’ün ekmeğini önünden alıp zorla bana yediriyorlar, düşünün Atatürk ne kadar şaşırmıştır, ama bu yapılan işe yaramış, Atatürk’ün ekmeğiyle benim dilim açılmış, bir daha da susmadım zaten.”
İlginç bir dipnotu da anlatmadan geçemeyeceğim, gerçek adı, keçi anlamına gelen ‘Betül’ değil, Meryem Ana anlamına gelen Betûl’dür. Haldun Dormen ile yedi yıllık evliyken jeneriğe kostümcü olarak adını “Betül” yazdırmış, Betül Mardin de ‘Adam unutkan anladık ama adımı da bilmiyor!’ diye çok kızmıştı.
İkinci eşi ünlü duayen tiyatrocumuz Haldun Dormen’den boşanmasının nedenlerinden biri de budur.
Betül Mardin adı bir marka.
Bazı günler günün çok erken saatlerinde çoğu insan henüz kahvaltı bile etmemişken kahvaltısını yapmış, hatta kahvesini içmiş, üzerine müze gezmeye çıkmışmıştır bile..
İnanır mısınız ne olmak istersin diye sorsalar, tek kelime ile cevap verirdim. Betül Mardin…
Bu günlükte bu kadar, başka bir yazımda buluşmak üzere ,
Hoşçakalın, Hoş kalın,
ESRA SONGÜLER
HABERCADDESİ EDİTÖRÜ


























Yorum Yazın