Ve yine bir gün…
Alarmın sesiyle uykudan uyanmıştım.
Bugün günlerden pazartesi, hafta tatili bitti ve iş başladı sıradan, monoton bir gün olacaktı gene benim için, sabahın erken saatlerinde yataktan kalk, yatağını topla, perdeyi aç, odanı havalandır, duşunu al, kahvaltını yap, hazırlan ve işe git…
Ben bunları düşünürken, telefonum çın çın… “ Günaydın canımın içi ”
Canım arkadaşımın sıcacık, içimi ısıtan her sabah gönderdiği mesajlarından biri, bugünlerde kilometrelerce uzakta olsa bile başkası tarafından unutulmamak ne güzel birşey, İşte benim için hayat yeniden başladı, öylesine alışmışım ki, onun içimi ısıtanı mesajlarına… birbirimizle anlamsız bir tartışma sonucu… Çocuklar gibi küstük çünkü birbirimize.
Oysa ki bugün içimde farklı bir his vardı, bu bana garip geldi çünkü ben çok önceden bırakmıştım bir şeyler hissetmeyi, unutmuştum insanlık duygularını ve mutlu olmayı … Arkadaşımın mesajını görünce, koca bir kahkaha attım bu unutulmamak ne güzel birşey ama ben hatırlamıyordum bile kaç gün, kaç ay belki de kaç yıl olmuştu ben mutlu olalı. Ama o günü asla unutamam, doğum günümdü, Maltepe’de sahilde bir cafede buluşmuştuk, bir demet gülle gelmişti yanıma, beklemediğim bir şeydi, kendimi bulutların üstünde sanmıştım… Ama sonraları kendime yasaklamıştım mutlu olmayı, çünkü o yoktu artık, dedim ya sudan sebeplerle tartışmış, birbirimize küstümüştük, sanki benden kaçarcasına kilometrelerce uzağa başka şehre gitmişti
Onun gitmesiyle birlikte gömülen yaşam enerjim gitgide beni insanlığın dışına çıkarıyordu, aynaya baktım, karşımdaydı sanırsın ki o karşımda, onun beni hergün araması benim için ayrı bir güzelliği vardı, başkası tarafından hatırlanmak, düşünülmek kadar güzel birşey olabilirdi ki? İşte aylar sonra bu sabah telefonuma düşen, içimi sıcacık yapan “Günaydın canımın içi” mesajına bende koskoca bir kalp emoji ile yanıt verdim, dayanamadım… Telefona sarıldım… aynı sıcaklıkla açtı telefonunu “Efendim Seçilciğim” : Dalgalar rıhtımı dövüyordu, sesleri kulağıma geliyordu, deniz kenarında olduğu kesindi.
Atalarımızın güzel bir sözü vardı, “İnsanlar konuşa konuşa, hayvanlar koklaşa koklaşa anlaşır “ diye; bizde konuştuk, uzun uzun konuştuk, asla imalı konuşmayarak, kafalarımızda sorular bırakmadan, birbirimizi kırmadan incitmeden, herşeyi açık ve net konuşarak hatalarımızı masaya yatırdık özür dilemek ikimiz içinde onur kırıcı birşey değildi ki, ikimizinde hataları vardı çünkü, birbirimizden özür diledik ve barıştık, yıllar önce kurduğumuz bu güzel arkadaşlığımızı noktalamak anlamsızdı çocuk değildik ki biz.
Offfff onunla konuşmaya adeta hasret kalmıştım, özlemişim herhalde, o emekliydi, ooohhh hayat ona misss… ama benim işe gitmem lazımdı emekliliğime bir kaç yılım kalmıştı,
Hazırlanıp evden çıkmam 15 dakikamı almıştı, eskiden kahvaltıyı çok seven ben, şimdilerde sabahları ağzıma bir lokma dahi sokamıyordum, hatta zayıflamıştım, bu da benim için artı olabilirdi, o yanımda olmadıktan sonra ne anlamı vardı ki kahvaltı yapmamın telefonu kapatmamla birlikte bir koşuşturmaca başladı, duş bile alamadım, terli terli üzerime bireyler geçirdi, arabamın anahtarını kaptığım gibi evden fırlamam bir oldu, evin kapısını kilitlemeyi bile unutmuşum…..
İş yerine vardığımda herkes işinin başına geçmişti, bugün kendimi bir başka mutlu hissediyordum, onun sadece üç kelimesi “Günaydın Canımın İçi” beni çok ama çok mutlu etmişti, çünkü uzun zaman olmuştu ondan bu kelimeyi duymayalı… Kanatlanmıştım adeta, bir kuğu zarifliğiyle, hızlı adımlarımla, arkadaşlarıma “Günaydın” deyip, odama geçtim , Bilgisayarımı açtım, sağolsun Fatoş ablam çayımı getirmişti bile, ama onu içmeye vaktim yoktu, bir yudum aldım, not defterimi yanıma alarak patronumun odasına gittim, kapıyı tıklatarak içeri girdim.
‘’Seçil! niye geç kaldın? Ben sana dedim geç kalınmayacak işe diye !“ Sabah duş almamıştım ama bu soğuk duş iyi geldi bana toparlandım, hemen saatime baktım.
Hadi ama! sadece On dakika geç kalmıştım bu kadın gerçekten hayatınızda görüp görebileceğiniz en dakik insandı, hemen ellerimi hareket ettirerek patronuma cevap verdim
‘’Sude Hanım, acele işe şeytan karışır, kaza yapmak istemediğim için yavaş geldim, trafik te vardı, kusura bakmayın tekrarlanmayacak.’’
‘’Umarım öyle olur Seçil çünkü, hem her şeye atasözü kullanarak cevap vermen çok itici, anlayamadın mı bunu hala? zaten işinde başarılı olmasan, bir saniye tutmam seni şu odada.’’
Düşünülmeden söylenen sözler ne kadar da canımızı acıtıyordu değil mi? Karşımızdaki acaba üzülür mü diye düşünmeden ağzımızdan çıkan o cümleler insanlara o kadar acı veriyor du…
Cümlelerinin altında ezilerek odadan çıktım, sustum, ekmek parası işte böyle duyarsız insanların karşısında elpençe bırakıyordu, insanlar bazen çok acımasız oluyorlardı seni doğduğunuza pişman edebilirlerdi. Hele ki benim gibi hayat mücadelesi veren insanlara uygulanan kötü yaklaşım psikolojik olarak ayakta durabilmeyi zorlaştırıyordu.
Toparlanarak odama geçtim bugünkü işlerim fazlasıyla çoktu umarım randevuma geç kalmazdım.
Çünkü iş çıkışında doktor randevum vardı, aslında ben hayatı dolu dolu yaşayan biriydim, geçmişte arkadaşımla birlikte gittiğimiz Türkübarda, sahne dibindeki masamızdan sanatçıya eşlik ettiğimde, başta arkadaşım olmak üzere orada ki müşterilerinde alkışlarını almıştım ama, adını yıllardır anmak istemediğim bir hastalıkla mücadeledeydim, işte bugün benim için çok önemliydi… Patoloji sonuçlarını alacaktım…
Arkadaşım bu mücadelemi ilk bilenlerden biriydi, benim bu durumuma o da çok üzülüyordu buna eminim, çok vicdanlı biriydi çünkü ama bana yansıtmaya çalışmıyordu, hep moral veriyordu, zor günlerimde yanımda tek o vardı, bir keresinde demişti başa, “ Takma kafana Seçil’ciğim, moralini bozma, bu da geçer gider sen güçlü bir kadınsın, bunu da yeneceksin, sana güveniyorum” bunları söylemek kolayda … Gel onu birde bana sor…. Uzun ve yorucu bir günün ardından, soluğu hastanede almıştım, doktorumun odasına girdiğimde, doktorumu bana bakarak gülmesini çok garip bulmuştum, çok geçmedi doktorum müjdeyi verdi…
“Seçil hanım, patoloji sonuçlarınız geldi, testler tertemiz gözünüz aydın ”
İşte dünyalar benim olmuştu; doktorumun odasından çıktıktan sonra, koridorda rastladığım ilk koltuğa iliştim, telefonumu açıp, ilk mesajı arkadaşıma attım..
“İyi akşamlar canımın içi…. Hastanedeyim, Patoloji sonuçlarım tertemiz çıktı, artık ömür boyu başına belayım benden çekeceğin var “
Arkadaşım telefon konusunda çok titizdi, o ne olursa olsun, hiç bir zaman hiçbir telefonu görmemezlikten gelemezdi, o kadar hızlı arandım ki, sanırsın ki telefon elindeymiş, anında telefonum çalmaya başladı, hemen açtım, karşımda arkadaşım!
“Demiştim sana Seçilciğim, takma kafana, sen güçlüsün, sana inanıyorum, güveniyorum, sen bunu da yeneceksin diye… bak haklı çıktım… Sonbahar’da İstanbul’a döneceğim, bunu birlikte kutlayacağız şimdiden sana söz ! yeniden dünyaya hoş geldin güzelim, bilirsin zor günlerinde hep senin yanında oldum, bundan sonradan yanındayım söz artık bırakmayacağım seni, iyi ki varsın, canım benim “
Bu günde böyle geçti değerli Habercaddesi okurlarım, haftaya başka bir konuda buluşmak üzere kalın sağlacakla…
SEÇİL ESKİOĞLU
GAZETECİ - YAZAR
Yorum Yazın