Bir gül daha soldu bu topraklarda…
Bir genç kadın daha, hayallerini bavuluna koyup sessizce göçtü bu hayattan.
Nihal Candan… Ekranlardan tebessümle tanıdığımız, güzelliğiyle ışık saçan, genç yaşına rağmen hayatın ağır yüklerini omzunda taşıyan bir kadındı. Şimdi ise, acı bir suskunlukla anıyoruz adını.
O, sadece bir televizyon figürü değildi.
O, kırılgan bir gencin, kendini anlatamamanın, anlaşılmamanın ve yargılar arasında sıkışıp kalmanın sembolüydü.
Bir dönem her kameranın ona dönük olduğu o sahneler, son günlerinde yerini bir hastane odasındaki sessizliğe bıraktı. 23 kiloya düşen bedeni, çığlık atmadan verdi son savaşını. Kalbi durdu; belki de çoktan kırılmış bir kalpti o…
Bugün biz geride kalanlar, "Acaba?"larla, "Keşke"lerle boğuşuyoruz.
Acaba daha fazla anlayabilseydik onu?
Keşke adaletle yargılamadan önce, insan olarak sarabilseydik yaralarını?
Zira bazen, en derin acılar en suskun gözlerde birikir.
Ve Nihal'in gözleri, bir şeyler anlatmak ister gibiydi hep.
Ama duyulmadı. Görülmedi. Bilinmedi...
Bir toplumun ihmali, bir genç kadının vedasında yankı bulur bazen.
Nihal Candan’ın ardından sadece bir güzellik gitmedi;
Bir umut eksildi,
Bir gençliğin fısıltısı sustu,
Bir annenin duası yarım kaldı…
Artık hiçbir şey onu incitemeyecek.
Ne manşetler,
Ne önyargılar,
Ne sosyal medyanın hoyrat dili…
Şimdi bir melek kadar hafif ve sessiz.
Belki de ilk kez gerçekten huzurlu.
Elveda Nihal…
Sana geç gelen merhametlerimiz affına sığınsın.
Işıklar içinde uyu güzel çocuk…
Hayat seni anlayamadı… Belki de hiç tanıyamadı.
Burhan AKDAĞ
Yorum Yazın