“Kızım bizlerin gençliğini, yaşadıklarımızı ve özgürlük için verdiğimiz mücadelelerimizi, yani (68 Kuşağı) denilen bizim zamanımızı, eğrisiyle doğrusuyla, şimdiki gençlerde öğrensin diye sen anlatırmısın ?” Diye bir e-mail almıştım, bu e-maili gönderen hanımefendi, benim yazılarımın sıkı bir takipçisiydi, ara sıra bana e-mailler atarak minik isteklerde bulunur, böyle bir hanımefendiyi asla kıramam, bende bu konuyu çeşitli kaynaklardan araştırıp, sizlere gerçekleri yansıtmak istiyordum, hanımefendi buna vesile oldu, kendisine teşekkür ederim.
Efsane 68 kuşağı ?
Buyrun zevkle okuyun, anlatmaya başlıyorum:
“68 Kuşağı” demek;
1968 yılında doğanlar anlamına gelmez, bazı yazılarda 1968 yılında doğanlar ile 68 kuşağı Karıştırılıyor.
Sanki 1968 yılında doğanların kuşağıymış gibi algılanıyor, bu büyük bir yanlış, doğru olan ise, 1960'lı yıllarda tüm dünyaya yayılan özgürlük ve savaş karşıtlığı Türkiye'de sol görüşlü gençliğin oluşturduğu bir akım olarak kabul edilir.
Bu dönemde Kapitalist ülkelerde ve özellikle ABD’de sisteme başkaldıran Hippiler gibi Özgürlükçü ve Antimilitarist akımlar oluşmuştu.
Olayların ilki Fransa’da meydana geldi, Sorbonne Üniversitesi öğrencileri ilk isyanı başlattı.
9 Ekim 1967 tarihinde Latin Amerikalı Ernesto Che Guevara’nın, La Higuera’da yakalanıp, Bolivya Ordusu tarafından öldürülmesi de bu olayların başlangıcına neden olarak gösterildi.
Türkiye'de ise Deniz Gezmiş, Mahir Çayan, İbrahim Kaypakkaya, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan gibi isimler devrimci ve eylemci öğrenciler olarak ön plana çıkmışlardır.
Bu güne kadar 68 kuşağı ile ilgili pek çok kitap, makale yazıldı; belgeseller, diziler ve filmler çekildi ama bunların hiçbirisi fazla dikkat çekmedi.
Sanki bu konu üzerinde pek fazla durulmadı, hep eksik anlatıldı gibi geliyor bana.
Bu kuşak ile birlikte anılan Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının bilinmeyen yönlerinden bahsetmek istiyorum.
Okul koridorlarında gazoz kapağıyla futbol oynayan çocuklardı onlar.
Fasulyesine poker ya da blöflü pişti de oynadılar.
Kolalı votka, çay bardağında rakı içip Emel Sayın konserine de gitiler,
Sabahın kör saatinde yapılan boks maçında Muhammed Ali, Joe Frazier’e yenildiğinde üzüldüler.
Yeri geldi küfürde ettiler, en güzel küfürüde ağız dolusuyla Deniz Gezmiş ederdi,
Ama en güzel türküyü de yine o söylerdi .
“Ne ağlarsın benim zülfü siyahım
Bu da gelir bu da geçer ağlama
Göklere erişti feryadım ahım
Bu da gelir bu da geçer ağlama..”
Bizler 1960 ve sonrası doğumlular olarak bugün X kuşağını temsil etsekte, o efsane kuşak, bizlerin ağabeyleri ve ablalarıydı. Herbiri yirmili yaşlar da Üniversite öğrencileriydi.
O zamanlarda yaşanmış çok çok komik bir anekdotu anlatmadan geçmeyeyim:
1971 de olan darbe teşebbüsünde Sirkeci’de bulunan Sansaryan Han’da gençlere yapılan işkenceler sırasında polisler önemli bir delil bulurlar !
Devrimcilerin hemen hemen hepsinde aynı tip mavi ya da kırmızı şort vardır.
Polisler öğrencilere sorarlar;
“Bu şortların anlamı ne; mavi ile kırmızının farkı ne; bunlar THKO’nun (Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu) nun rütbeleri mi yoksa?”
İşkencedeki sporcu gençler gülmemek için kendini zor tutarlar.
“Bunlar ODTÜ (Ortadoğu Teknik Üniversitesi) Spor Kulübü’nün şortları!”
İşte bu çocukların herbiri ODTÜ öğrencisi sportmen gençlerdi.
Efsane, mücadeleci 68 ruhunu günümüze taşıyan isimleri saygı ile anıyor, Tanrıdan rahmet diliyorum.
Hoş kalın, Hoşçakalın…
ESRA SONGÜLER
HABER CADDESİ EDİTÖRÜ
Yorum Yazın