Eski bir arkadaşımın bir sözünü unutamam, derdi ki:
“Benim Güzin Ablam, akşam yatarken kafamı koyduğum yastığımdır”
Kimilerine göre hiçbirşey, kimilerine göre çok şeydi, arkadaşımın bu sözü, Hayatımızda öyle ya da böyle dertlerimizi anlattığımız, güzel ve acı anlarımızı paylaştığımız bir arkadaşımız illaki vardır, olmasaydı zaten çekilmezdi bu hayat.
Geçmişte diyeceğim, benim gençliğimde, gazetelerde bir köşe vardı “Güzin Abla”
Bu sözcük te önceki haftalarda yazdığım “Anlat Derdini Marko Paşaya” gibi markalaşmıştı sanki…
Gazeteyi alır, Güzin Abla’nın köşesini açar heyecanla okurduk… Neler yoktu ki, bazen bizleri üzen, bazen kahkahalara boğan yurdum insanının dertleri…
Gazeteye hergün çuvallar dolusu mektup gelirdi, bizlerin Psikoloğuydu Güzin Abla. Ona gelen tüm mektupları köşeme almama imkan yok, ama birkaç tanesini sizler için paylaşacağım.
“Sevgili Güzin Abla,
Ben 38 yaşında, Kimya Öğretmeni genç bir bayanım üç ay kadar önce kısmetim açıldı ve iyi niyetli bir gençle tanıştım geçen hafta da nişanlandık, mutluluktan uçuyordum ki dün laboratuarda korkunç bir şey keşfettim. Nişanlımın bana aldığı yüzüğü denemek için civaya attım ve maalesef yüzdü. Halbuki saf altının özgül ağırlığı civanınkinden fazla, yüzüğün batması gerekirdi demek bana aldığı yüzük saf altın değil, öyleyse sevgisi de saf olamaz. Şimdi ben bu civayı nişanlımın yemeğine koyup bu işi bitirmeyi düşünüyorum..sizce ne yapmalıyım?
Sıkı durun şimdi Güzin Abla'nın Cevabı :
“Arşimet'in hayatına her yönüyle vakıf olduğunuz anlaşılıyor. Yalnız yüzey gerilimini hesaba katmamışsınız, civanın yüzey gerilimi suyunkinden çok daha fazladır, böylece kendinden ağır cisimleri de kaldırabilir, çünkü o cisim batarken ortaya çıkartacağı yüzey için harcaması gereken enerji, kendi potansiyel enerjisinden fazla olabilir, ayrıca civanın saf olmama ihtimali de var, o yüzden ani kararlar vermeyin derim.”
Bir başkası yatak odasının kapısını ardına kadar açıp yaşananları Güzin Abla’ya anlatırken, bir diğeri ise yine ilginç bir soru soruyordu, aldığı cevap ise tahminlerimizin çok üstünde hiç beklenmeyen bir yanıttı.
“70 yaşında bir kadınım ve 25 yaşında bir beyle aşk yaşamaktayım. Sırf bu yüzden yaşadığımız apartmanda bize rahat huzur vermiyorlar 70 yaşında kadının cinsel hayatı olur mu diyorlar, böyle giderse linç edileceğiz, bize yardım edin”
Güzin Abla da yanıtında okuruna destek çıkarak,
“Bırakın şu kısacık ömürde mutluluğu yakalamışken, sevginizi dilediğinizce yaşayın. Kim ne derse desin aldırmayın. Apartmanınızda kimseyle de görüşmeyin, tartışmayın, size hakaret etmelerine fırsat vermeyin” diye yazmıştı.
Kimdi bu hepimizin derdini dinleyen ablası Güzin Abla derseniz? Hayatını anlatmaya başlıyorum.
Güzin Sayar, bizlerin bildiği adıyla “Güzin Abla”
Öyle sıradan bir hayat hikayesi yoktu, kökeni Reşat Nuri Güntekin ve Refik Halit Karay’a kadar dayanan , ünlü bir ailenin kızıydı.
Dedesi Mahmut Hayri Bey’e ait Erenköy, Ethem Efendi Caddesi'nde, haremlik ve selamlık bulunan eski dönemin bağ köşkü diye tabir edilen ahşap bir köşkte, 1921 yılında dünyaya geldi. Ne yazık ki, babasını çok genç yaşta kaybetti. Annesi Mediha Sayar, çok zeki ve çalışkan bir kadındı. Rahmetli babası yüksek düzeyde devlet memuruydu ama annesi yine de eşini kaybettikten sonra, 3 yaşındaki küçük Güzin’i alıp baba evine döndüğünde, ailesine yük olmamak için çalışmaya başladı. Alman mektebi mezunuydu, üç lisan biliyordu, o dönemde Türkiye’nin ilk çalışan kadınlarından biriydi.
Güzin Sayar, Harbiye Orduevi’nin karşısındaki evlerinden, Notre Dame De Sion Fransız Kız Lisesi’ne gidip gelirken, genç bir subaya aşık oldu. Annesinin karşı koymasına rağmen, 16 yaşında o subayla evlendi. Son derece ince ruhlu, piyano çalan, mürebbiyelerle büyümüş bir genç kadınla, daha zor koşullarda yaşamış ve yatılı bir askeri okulda büyümüş olan bu genç adam pek bağdaşamamışlardı. Küçük kızları dünyaya geldikten bir süre sonra, eşinin başka bir kadını hem de evli ve 2 çocuklu bir kadını sevmesi nedeniyle, ayrılmak zorunda kaldı. Birkaç yıl sonra evlendiği mimar Tayfur Şehbal ile 5 yıllık evliliğini de yine bir başka kadının araya girmesi nedeniyle bitirdi.
Güzin Abla’nın annesi Mediha Sayar, Yeni İstanbul Gazetesi’nde muhasebe müdürü olarak çalışıyordu.
İşte kader ağlarını örmüştü bir kere aynı gazetede tercüme yazılar yazarak gazetenin mürekkep kokusuyla tanışmıştı, gazetecilik öyle bir meslekti ki, bulaşan bir daha bırakamıyordu. Daha sonra Son Havadis Gazetesi’nde, “Sorun Söyleyelim” adıyla 1960’lı yıllarda bir köşeye başladı. Belki de bu, “Güzin Abla” köşesinin ilk işaretiydi. İnsanların sorunlarına eğilme merakı onda gençlik yıllarında da varolan, özel bir yetenekti. İleriki yıllarda Akşam, Hür Vatan gibi gazetelerde “Derim ki” diye bir köşeyle devam etti. Bu arada magazin müdürü olarak çeşitli gazetelerde çalıştı. Güzin Sayar çocukluğundan itibaren gazeteci olmak istemişti.
Ve oldu da, gerçekten de Türkiye’nin ilk 3-5 kadın gazetecisinden biri olarak tarihe geçti..
1971 yılında Saklambaç Gazetesi’nde ilk kez kendi adını taşıyan “Dertleşme” köşesini yazmaya başladı. Zaten o sıralarda aynı gazetede “Feride” adlı bir dertleşme köşesi vardı. Yazı işleri müdürleri, bu köşeyi “Güzin Abla Dertlerinizle Başbaşa” başlığıyla, kendi adıyla sürdürmesini uygun gördüler ve “Güzin Abla" köşesi böylece doğmuş oldu.
“Güzin Abla” olağanüstü güzel ve kültürlü bir kadın olduğu halde ilginçtir iki eşi tarafından da aldatılıp, terk edilmiş bir kadındı. Aynı zamanda çok onurlu bir insandı. İkinci evliliği ve ikinci hayal kırıklığından sonra, evliliğe noktayı koydu. Üstelik o sırada 35 yaşındaydı, kendini kızına ve mesleğine adadı.
Bir bakıma bir ekol olarak yarattığı Güzin Abla kavramı, bu başarısız iki evliliğin sonucudur diyebiliriz.
Kimbilir Güzin Abla olarak hemcinslerinin, bitmek tükenmek bilmeyen dert ve sorunlarına eğilirken, bir anlamda kendi yaşadığı tecrübeleri onlarla paylaşmak istemiş olabilir. O sevgi dolu bir yürekti, insanlarla çok rahat iletişim kurabilen biriydi, en büyük özelliği de inanılmaz hoşgörüsüydü.
Artık yorulmuştu Güzin Abla 1998 yılında sağlık sorunları nedeniyle “Güzin Abla”
köşesini, kızı Feyza Algan'a bıraktı.
Ne yazık ki, yıllarını okurlarının dertlerine adamış bu inanılmaz kadın, 16 Temmuz 2006 da 84 yaşında sabah saatlerinde hayata gözlerini yumarak aramızdan ayrıldı.
Hayat bu kadar da acımasızdı işte.
Işıklarda uyu Güzin Abla, sen hepimizin ablasıydın, seni unutmayacağız…Başka bir yazımda buluşmak üzere
Hoşçakalın, Hoş kalın .
ESRA SONGÜLER
HABERCADDESİ EDİTÖRÜ
Yorum Yazın