Hayatın puslu aynasında çoğu zaman göremediğimiz şeydir adalet. Çünkü her eşitlik, gerçekten adil değildir. Bazen “eşitlik” diye sunulan şey, ruhsuz bir denklemdir; herkes için aynı gibi görünür ama kimsenin yarasını sarmaz. Bazen bir sofrada tabaklar eşitçe dizilir, ama bazı mideler açlıktan ağlarken, bazıları doymazlıktan şikayet eder. Aynı ekmek dilimi, aynı sofrada ama farklı açlıklar… İşte o yüzden, her eşitlik adil değildir.
Bir okul düşün. Aynı kalem, aynı defter… Ama biri evinde sevgi dolu bir anne sesiyle ödevini yaparken, diğeri soğuk bir duvarın ardında, sessiz bir yalnızlıkla mücadele eder. O eşitlik değildir, o yalnızca görüntüdür. Adalet, görünmeyen yükleri, taşınmayan acıları da görebilmektir.
Her “adil” denilen şey de, hakkın sesi olmayabilir. Adalet bazen bir kural kitabı kadar soğuk, bazen bir mahkeme duvarı kadar sessizdir. Oysa adalet dediğimiz, bazen bir annenin gözyaşında, bazen bir çocuğun gülüşünde saklıdır. Her adil hak değildir; çünkü hakkı savunmak, yürek ister, vicdan ister. Mahkeme kararlarıyla değil, kalbin terazisinde tartılır gerçek adalet.
Bir hastane düşün. Kapıdaki sıra eşit gibi görünür; herkes aynı kapıda bekler. Ama birinin yanında sıcak bir el, birinin gözlerinde çaresizlik… Bekleyen her hasta eşit değildir; çünkü her hasta aynı umutla beklemez. Adalet, orada başlar: Umudu görebilmekte, korkuyu duyabilmekte…
Ve her hak, adaletin yolundan gitmez. Bazen “hakkım” dediğin şey, başkasının hayatını çalar, onun hayallerini söndürür. Her hak adil değildir; çünkü bazen güç, sesini hak olarak duyurur, kalpleri susturur. Bir fabrikanın bacasından çıkan duman, sahibinin hakkı gibi görünür ama bir köyün toprağını zehirler. İşte o zaman, hak susar, vicdan ağlar.
Bazen “benim hakkım” dediğimiz yerde, başkasının gözyaşlarını görmezden geliriz. Bir yol inşaatı “kalkınma” diye anlatılır ama oradaki kuşun yuvası, o yoldan geçen çocuğun güvenliği, koca bir ormanın nefesi yok olur. O yüzden hak, bazen sesini yükseltenin değil, sessiz kalanların bile hakkını gözetendir.
Bu yüzden bilmeliyiz ki, adalet yalnızca kelimelerden ibaret değildir. Eşitlik, adaletin gölgesinde şekillenir. Hakkın, vicdanla yoğrulmadığı bir dünya eksiktir. Çünkü bazen bir adım geri atmak, bir başkasının gözyaşına saygı duymak kadar adildir. Bazen “hak” dediğimiz şeyin ardında yatan hikâyeyi dinlemek gerekir.
Ve belki de tüm bu karmaşanın içinde, tek gerçek şudur: Adalet, kalpten gelendir. Çünkü kalpten doğmayan hiçbir adalet, hiçbir eşitlik ve hiçbir hak, insanı gerçekten sarmaz, susturur, yaralar. Bu yüzden, her eşitliğe, her hakka ve her adil iddiasına bir de kalbinle bak. Çünkü kalbin sustuğu yerde, adalet yoktur… Ve kalbin konuştuğu yerde, gerçek adalet başlar.
Burhan AKDAĞ
Yorum Yazın