İlkokulda okuyordum, okuldan gelmiş, masanın bir kenarında kitaplarımı açmış ders çalışıyordum, rahmetli anneciğimin sesiyle irkildim,
“Kızım, kaldır kitaplarını, gel bana yardım et, sofrayı hazırlayayım da, akşam yemeğimizi yiyelim…
Rahmetli babacığım koltukta, bir yandan gazetesini okuyor bir yandan da radyoda haberleri dinliyordu, o sırada akşam yemeği için sofra hazırlayan rahmetli anneme dönüp, “Mustafa Sagir gibi bunlar” demişti, annemde babamı tasdik edercesine kafasını sallayarak onaylamıştı.
Durdum, bir anneme, bir babama baktım, anlam verememiştim, kimdi bu Mustafa Sagir? Babama soracak oldum,
“Zamanı geldiğinde anlatırım sana kızım” demişti.
İşte o günden itibaren bu Mustafa Sagir adı hafızama kazınmıştı.
Yıllar yılları kovaladı, hayatta herşey değişti ama benim kafamda yer etmiş olan Mustafa Sagir adı değişmedi.
Babam vefat etti, keşke şu anda yaşıyor ve bu satırlarımı da okuyor olsaydı. Bu hain Mustafa Sagir’i yazmak bana şart oldu, uzun uzun araştırdım.
Mustafa Kemal Atatürk’e suikast düzenleyecek kadar aşağılık olan bu İngiliz casusu Mustafa Sagir’di,
Hindistan’ın Peşaver şehrinde dünyaya gelmişti, İngilizler Hindistan’ın çeşitli yerlerinden her beş yılda bir birkaç Hintli çocuğu ayırır, bunları hükümet adına eğitmek üzere İngiltere’ye gönderirlerdi.
Mustafa Sagir’i de henüz on yaşında iken seçip Londra’ya götürmüşler bir kasabada özel bir eğitim vermişlerdi. Sagir, Edinburg’da bir yıl çalışarak Oxford sınavlarına hazırlanmış, Oxford’daki Lincoln Koleji’ne girmişti.
Diplomasını alarak Hindistan’a döndüğünde, İngilizler kendisine;
“İngiltere’ye sadık kalacağına, kralın taç ve tahtı tehlikeyle karşılaştığı takdirde, bu konuda hayatını bile feda etmekten çekinmeyeceğine”dair Kur’anı Kerim üzerine yemin ettirmişlerdi.
İngiliz Gizli Servisi tarafından büyük bir özenle yetiştirilen Mustafa Sagir, kültürlü, tecrübeli, cesur bir kişilikti. İngilizce’den başka, Arapça, Farsça ve Türkçe bilirdi, her bakımdan profesyonel bir casustu.
Sagir, Milli Mücadele başlayınca İngiltere tarafından Anadolu’ya gönderildi. “Hint Müslümanlarının Temsilcisi” sıfatıyla Anadolu’ya gelen Sagir, Ankara’daki olaylar hakkında teferruatlı bilgiler toplayarak İngiltere’ye bildirmekle görevlendirilmişti.
Ankara Hükümeti’nin İslam dünyasında ki büyük nüfuz sahibi Şeyh Sunusi ile temasa geçmesi üzerine bu yakınlaşmanın Müslüman sömürge bölgelerinde yeni bir başkaldırı hareketi doğuracağından endişelenen İngilizler bu durumu engellemek için Mustafa Sagir’ı görevlendirmişlerdi.
Bunun yanı sıra İngiltere’nin Mustafa Sagir’den en önemli beklentisi Mustafa Kemal Paşa’ya bir suikast düzenleyip, Milli Mücadele hareketini etkisiz hale getirmesiydi. Mustafa Sagir, 1920 yılının Mayıs ayında gizlice İstanbul’a geldi.
İngilizler, Kuva-yi Milliyecilerin güvenini kazanmak amacıyla Sagir’i Aksaray semtinde duvarlarında Mustafa Kemal’in fotoğraflarının asılı olduğu bir eve yerleştirirken, göstermelik bir operasyonla onu tutuklattırıp yirmi gün hapiste tutturdular.
Serbest kalan Sagir İngilizlere düşman bir Hint Hilafet Komitesi temsilcisi kimliğine bürünmüştü. Evini ayeti kerimelerle dolduran İngiliz casus, etrafında topladığı gençlerin eksiklerini ve ihtiyaçlarını karşılamayı ve tahsil hayatlarını kolaylaştırmayı vaat ediyordu.
Zavallı gençler, evliyadan zannettikleri bu insana inanıyorlardı, halbuki İngiliz casusu aynı evde Mustafa Kemal ve arkadaşları hakkında idam fetvası çıkartan Şeyhülislam Dürrizade Abdullah Efendi ile gizlice görüşüyordu.
Belli ki Dürrizade’nin idam hükümlerini tabancasıyla infaz edecekti. Mustafa Sagir, Mustafa Kemal’e takdim edeceği bir mektup ve önemli emanetler olduğunu söyleyerek Teşkilatı Mahsusacı Hüsameddin Bey (Ertürk) ile görüşmek istemiş ancak yüz bulamamıştı.
Kararından vazgeçmeyen Sagir, İstanbul’da “Türk ve Hint Uhuvveti İslamiye” adlı bir cemiyet kurdu. Bu cemiyet vasıtasıyla Anadolu’ya silah kaçıran Mustafa Kemal’ci örgütlerin önde gelen isimleriyle bağlantı kurmayı amaçlıyordu.
Karakol Cemiyeti başta olmak üzere Ankara Hükümeti adına İstanbul’da görev yapan kişi ve kuruluşların güvenini kazanarak Ankara’ya geçmenin bir yolunu buldu.
Mustafa Sagir 11 Aralık 1920’de Kastamonu üzerinden Ankara’ya gelmiş, Kılıç Ali başkanlığındaki bir heyet tarafından Çankırı kapı civarında karşılanarak Mustafa Kemal ile görüştürülmek üzere TBMM binasına getirilmişti.
İngiliz casusu görüşme sırasında Mustafa Kemal’e Hindistan’da yaşayan Abdülmennan adlı önemli bir şahsiyetin gönderdiğini söylediği sancak ve mektubu sundu.
Ayrıca Hintli Müslümanların topladığını ileri sürdüğü altın ve paraları da uzun uzun anlatarak bunların yakında Ankara’da olacağına dair güvenceler verdi. Mustafa Kemal Paşa Mustafa Sagİr’e iltifat etmiş, Abdülmennan Efendi’ye bir teşekkür mektubu göndermişti.
Esasen Mustafa Kemal, Sagİr’in bir casus olduğunu baştan beri anlamıştı, buna rağmen Sagİr’e iltifatta bulunmuş, Abdülmennan Efendi'ye göstermelik bir mektup bile yazmıştı.
Yunus Nadi bey, Mustafa Sagir ile birlikte Hindistan’a gönderilmek üzere yayınlamayı düşündükleri gazeteyle ilgili yapılacak işleri arz etmek üzere Mustafa Kemal’i ziyaret etti.
Paşa, Yunus Nadi bey’i sonuna kadar dinledikten sonra gülümsemişti.
Yunus Nadi bey:
-Paşa Hazretleri, bu adam hakkındaki fikrinizi müsaadenizle sorabilir miyim?
Mustafa Kemal gayet sakin bir sesle:
-Casustur, casus!
Yunus Nadi bey sapsarı kesilmişti.
-Ne buyurdunuz Paşam? Anlayamadım, dedi.
-Anlaşılmayacak bir şey yok, bu adam İngiliz casusudur, hakkında gizli takibat var, hakikat yakında bütün çıplaklığıyla meydana çıkacak, yalnız siz kimseye bundan bahsetmeyiniz.
Mustafa Sagir, Hürriyet Oteli’nin üst katına yerleşmişti, bundan son ra Hürriyet Oteli, onu görmek isteyen çok sayıda memur, ulema ve Ankara’nın ileri gelenlerini ağırladı. Birçok kişi bu mücahid ve alim insanla tanışıp sohbet etmek istiyordu.
Daha sonra Sagir, Hürriyet Oteli’nden ayrılmış, Karaoğlan’da Mehmet Akif Ersoy’un evine yerleşmişti. Burada Mehmet Akif (Ersoy) ile de samimiyet kuran Sagır, Akif'in Taceddin Mahallesindeki evine gelip gitmekte, mektuplaşma adresi olarak bu evi kullanmaktaydı.
Bir gün Mustafa Sagir’a İstanbul'dan büyük bir zarf geldi, kazara ucu yırtılan zarfı zaten şüpheleri iyice artan Mehmet Akif yırtarak açtı, zarfın içinde çok sayıda kâğıt vardı ama bomboştu. İstanbul'da havaların yağmurlu gittiğinden bahsetmekte idi.
Durumdan şüphelenen İçişleri Bakanı Adnan bey mektuplarda gizli yazıların olabileceği düşünerek durumu Kimyager Avni Refik beye iletti, sonunda mektuplarda amonyak kullanılarak yazılmış gizli yazılar ortaya çıkarıldı.
Sagir, bir mektubunda Mustafa Kemal’in yaşantısı, evinden ne zaman dışarı çıktığı, otomobille nereye gittiği, otomobilinin hızı, otomobiline kimleri aldığı, arkadaşlarının kimlerden oluştuğu bilgilere yer vermişti, bu mektubun deşifre edilmesinden sonra Sagir tutuklandı.
Sorgusunda şunları söyledi:
“İngilizler beni tabanca ile Milli Hükümeti ortadan kaldırmaya memur ettiler. Maksadım Mustafa Kemal’i vurmaktı. Bununla Türkler’in İstiklal Savaşı duracaktı… Mustafa Kemal Paşa’yı da Efgan Kralı’nı vurduğum gibi öldürecektim.”
Mustafa Sagir’in yargılaması 23 Mayıs 1921’de sona erdi, oy birliğiyle idam cezasına çarptırıldı.
Mustafa Sagir 24 Mayıs 1921’de Karaoğlan Çarşısı Meydanı’nda (Bugünkü Ulus meydanı) büyük bir kalabalığın önünde asılarak idam edildi.
Sagir’in beyaz gömleğine takılan yaftada; Mustafa Sagir’in bir İngiliz casusu olduğu, Ankara’ya Mustafa Kemal Paşa’ya karşı bir suikast tertip etmek ve Milli Türk Hükümeti’nin sırlarını öğrenerek bunları düşman devletlere bildirmek kararıyla geldiği, bu kasıt ve niyetlerinin bizzat kendi el yazısı ve eczalı mürekkeple yazdığı mektuplarla anlaşıldığı, esasen kendisinin de her şeyi itiraf ettiği için İstiklal Mahkemesi kararıyla idama mahkum edilerek asıldığı yazılmıştı.
Ve işte böyle hain bir İngiliz casusu Atamın isteği üzerine 24 Mayıs 1921 de Yani İngilizlerin gurur gününde idam edilmişti.
Başka bir yazımda, başka bir konuda buluşmak üzere hoş kalın, hoşça kalın.
ESRA SONGÜLER
HABER CADDESİ EDİTÖRÜ


























Yorum Yazın