Geçen yıl bir hafta sonuydu, arkadaşımla buluşacaktık, buluşacağımız cafe, Marmaray istasyonunun dibinde sayılırdı, bir sürü tren geliyor duruyor ama inenler arasında o yoktu, inşallah başına birşey gelmemiştir diye düşünüyordum, kendime bir kahve ısmarladım, kahvem henüz bitmişti ki, baktım arkadaşım geldi, elinde bir demet gül, buluşma saatimize geç kalmıştı, benden özür diliyordu, kendini affettirmek için bir demet gülle gelmişti. Şimdi mazide kalsada, arkadaşımın kibarlığına herzaman hayrandım… Kadına bu kadar değer veren bir erkek vardıydı bilmiyorum .
Ve şunu iyi biliyordum ki; bir erkek, bir kadını gönülden severse, o kadının elinde bir valiz varsa onu taşıtmaz, çay içiyorsa şekerini karıştırır, bir restoranda önce ona yer gösterir, merdiven gibi engel aşmak zorunda kalınmışsa, kadının elinden tutarak ona yol gösterir, bir kapıdan geçerken, önce ona yol verir, onun arkasından gelirdi, bence centilmenlik bu du işte. Çünkü centilmen bir erkek bunları bir görev olarak yapmaz, o kadını sevip saydığı için yapardı.
Şimdilerde bu centilmen erkeklerden fazla da kalmadı diyenleriniz vardır ama, inanın var, ben şahidim, tabiki her arkadaşım için aynı şeyleri söyleyemez, aslında bunlar hiç te zor değil,
Bu tür bazı davranışlar, kadına her zaman kendini iyi hissettirecek, erkek de bu tutumuyla daha bir güçlü olduğuna inanacaktır.
Benim hayat değerlerim arasında, kadın erkek beraberliği, mutlak olarak tekle yetinmektir.
Bir erkeğin, başka bir kadını alıp yaşamasını bırakın, hayalinden bile geçirmesi ve iki erkeği idare eden bir kadının hikayesi ile medeniyet veya kendini aşmışlıkla ilgili bir bağ kuramıyorum henüz, kurmak ta istemem. Doğrusunu isterseniz benim hayallerimde her zaman tek bir Yusuf ve ondan gayrisini yok sayan bir Züleyha vardır.
Gelelim iki erkekle aynı evi paylaşan Finlandiyalı kadının öyküsünü, yüzyıllar öncesi gerek Hindistan da olsun Kutuplarda olsun bu tip hikayelerin yaşandığını biliyoruz. Dört kadın alan bir erkek, üç erkekle yaşayan bir kadın sebebiyle dünyanın sonu gelmemiştir ve ben bu iki kocalı kadını anlamak için onunla Empati yapmak zorunda da değilim. Amacım sadece niçin öyle yaptığı ile ilgili bir fikir edinmek.
Finlandiya ya gitmek nasip olmadı ama bu finli kadının hikayesini bir kitapta okumuştum
Finli bir kadın, başkent Helsinki’nin göbeğinde iki oda bir salondan ibaret olan evini iki kocası ile paylaşıp, arada bir de dışarıda sevgilisiyle buluşuyor. Bu uçuk kadını anlamak için öncelikle Fin kültürünü hatırlatmak lazım.
Burası refah bir düzeyi olan veya sosyal, eğitim, sağlık, ekonomi, siyaset olarak standartları dünyada en yüksek olduğuna inanılan bir ülke üstelik suç oranı diğerlerine nazaran yok gibi bir şey. Kimsenin kimseye karışmadığı, kimsenin kimseden şikayetçi olmadığı bir coğrafyadan bahsediyorum. daki toprakta çamur göremezsiniz…
Ne mutlu bize ki, hayatımızda çok mühim bir yeri olan güneşin, ya hiç doğmadığı ya da hiç batmadığı bu ülkenin insanlarını anlamak gerçekten zor!
Oralarda bir erkek, size asla gül demeti sunmaz, sizin sandalyenizi çekmez, kahvenizi karıştırmaz, hiçbir baba belki de kızına “prensesim” demez.
Bir Finli erkeğe tutup da “Hadi canım, şu mantoyu alsana bana!” diyemezsiniz! Çünkü ona bu talepleri öğreten olmamıştır, bilemez..
Finli bir kadın, sizin rüyalarınıza giremeyecek kadar sınırsız bir özgürlüğe sahiptir. O coğrafyada varsa dayak yiyen bir kadın, ya Türk ya mazoşisttir, hep öyle derler:)
Türk değer yargılarıyla, Finlandiya’nın değer yargıları, burayla oradaki hava sıcaklığı kadar farklı. Orada zengin bir koca hayali kuramazsınız, sonra da tutup “eşitiz” derseniz kimse sizi ciddiye almaz. Finli bir kadın, hayatını kendi kurup, kendi şekillendiriyor.
“Ya bana aitsin, ya toprağa” diyen zihniyette bir kocası yok onun. Zengin koca, marka bir araba fantezileri olmadığı için, ayağı yere basan, kendine yeten, kendi kararını kendi veren bir kadının iki kocayla oturmasının nesi anormal?
Şimdi siz de tutup bu iki koca meselesini, kendini aşmışlık olarak göstermeye çalışırsanız, benim de tepemin tası atar. Uçuk bir kadının şahsi fantezisini bir medeniyet, aşmışlık olarak görüyorsanız, Allah aşkına hadi gidin, ya… Yine Tusunami gibi estirmeyin beni benim değer yargılarım budur.
Şimdilerde her ne kadar sevmiyorsa da, ben tek bir erkeği sevip, diğerlerinin cenaze namazını kılmışım. Bu da bana yeter:)
Hepsi bu, kalkıpta bana sosyal medya hesaplarımdan çiçek, böcek gönderen, şiir yazan erkekler, boşverin bunları gerçekçi olun , gerçekçi.
Bu haftalıkta bu kadar, haftaya başka bir konuda buluşmak üzere kalın sağlıcakla
Seçil Eskioğlu
Gazeteci - Yazar
Yorum Yazın