Yeni kalkmıştım, pencerenin önünde oturmuş sabah kahvemi içerken , zıııırrr kapı çaldı… Kim olabilir ki?
Benim büyük aşkım Beren’im gelmiş, minik ellerini uzatıp…
“ Esraaaa bak sana çikolata getirdim” demez mi?
Hep benden çikolata isteyen Beren’imin bana çikolata getirmesi beni duygulandırmıştı. Kahvenin yanında da çikolata iyi gidiyordu.
Söz kahveden açılmışken, zaman zaman düşünürüm “ Bir kahvenin kırk yıl hatırı vardır “ diyen Atasözümüz nereden geldi diye.
Geçenlerde arkadaşımla, adını kahveden alan bir cafe de oturmuş sohbet ediyorduk her konuda arkadaşımın bilgisine güvenirim ben, bakmayın siz onun sosyal medyada ki hesaplarında “Kahvemi artık yalnız içiyorum kimsenin hatırı yok bende” diye atarlı sözler yazmasına, aslında hiç öyle biri değildir.
Kahvesinden bir yudum aldı, çikolatasını bana verdi,
“Bu niye “ diye sorduğumda, bunu “Beren’e götür” dedi.
“Esra, hep söylerler biliyor musun” diye devam etti
” Bir kahvenin kırk yıl hatırı vardır sözü nereden gelmiştir?”
“Yooo sahi nereden gelmiştir “
“ Anlatayım sana “
Rivayet bu ya:
Eski İstanbul’un Eminönü’ndeki Yemiş İskelesi’nde kahve yapıp satan bir zat varmış, işte günlerden bir gün bu kahvehaneye bir Yeniçeri gelmiş. Kahveciye herkese kendinden bir kahve ikram etmesini, fakat içeride yalnız başına oturan Rum gemi kaptanına vermemesini söylemiş.
Kahveci de Yeniçerinin kahvesini ikram ettikten sonra iki kahve alıp Rum kaptanının yanına gitmiş.
Yeniçeri de şiddetle
“Ona vermeyeceksin demedim mi?” demiş.
Kahvecide
“Bu senin ikramın değil benim ikramım” demiş ve Rum kaptanla hem sohbet etmiş, hem kahve içmiş.
Bu olaydan sonra aradan kırk yıl geçmiş.
Sisam Adası”nda büyük bir Rum İsyanı çıkmış, bizim kahveci de bu isyanda bir şekilde Rumlara esir düşmüş, o zamanlar Rumlar eline geçirdikleri esirleri pazarda satıyorlarmış.
Esir pazarında bizim kahveciyi de yaşlı bir adam satın almış ve ıssız bir yere götürmüş, adamın kendisini öldüreceğini sanan kahveci korkulu gözlerle yaşlı adama bakmış, fakat adam ona kendisinin kırk yıl önce kahve ikram ettiğini ve o kahvenin hatırını unutmadığını söyleyerek kahveciyi serbest bırakmış.
İşte “Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır sözü buradan gelmekte Esra “ dedi.
Ve sözlerine devam etti.
“Günümüze dönelim, inan bana günümüzde, ya bizim kahveler de bir sıkıntı var ya da insanlarda.
Ya kahveler bozuk ya da insanlar.
Bırak kırk yılı, kırk dakika bile hatırı kalmamış, kimsenin kimsede.
Ben o kadar çok insanla tanıştım ki, ama inanır mısın bütün kötülük yapanlar beraber kahve içtiklerimden geldi, benim hiç yabancı düşmanım olmadı hepsiyle bir kahve içmişliğim vardır.
Arkadaşım çok haklıydı, artık ne kahvenin hatırı kaldı ne sohbeti ne de sıcaklığı.
Bir kahvenin kırk yıl hatırı da yok artık.
Aslında suç kahvede de değil, kahveyi içip hatır gönül bilmeyenler de.
Şimdi kahveye çamur atmayayım, bence kahve hatır gönül işidir, kıymet bilmeyenle oturup kahve içmem, işte sırf bu yüzden kahve içmeyi bıraktım birçoğuyla.
Aman ha olurda kırk yılı devirirsek diye!
Aslında kahveyi daha çok kendimle içer oldum.
Bir de değer verdiğim üç beş sevdiğimle, dedim hatırım kendimde ve kıymet bilende kalsın.
Böyle böyle aramı açtım kahveyle .
“Bir kahve içelim” diyenlere orda dur işte dedim içimden, dışımdan da ”İşim var” diye geçiştirdim.
Kolay mı öyle herkesle kahve içmek? Benim için kolay değil artık. Ben yıllar önce bıraktım hatır, gönül bilmeyenle kahve içme olayını.
Dedim ya sevdiğim üç beş kişiyle devam ediyorum yola diye.
Bir kahveye bile kırk yıl hatır biçmişler de onca yapılan iyiliğe, fedakarlığa zaman biçememişler.
Hiç hatır yokmuş insanlarda.
Benim artık kahvenin hatırına değil de insanların samimiyetine, dürüstlüğüne ihtiyacım var.
Orhan Veli Kanık’ın çok sevdiğim sözlerinden biriyle bitireyim bu yazımı;
“Oysa kahve içmişliğimiz de vardı:
Bu ne hatır gönül bilmezlik diyemedim.”
Sizlerin hatırını bilen, dürüstlüğüne inandığınız sevdiklerinle bol muhabbetli kahve keyfi diliyorum.
Başka bir yazımda, başka bir konuda buluşmak üzere hoş kalın, hoşça kalın.
ESRA SONGÜLER
HABER CADDESİ EDİTÖRÜ
Yorum Yazın