“TÜRK GİBİ GÜÇLÜ” sözü her ne kadar Köprülü Fazıl Ahmet Paşa’ya ait olsa da, bu sözü dünyaya altın harflerle yazdıran 400 kiloluk bir taşı, 800 metre taşıyan, 188 cm boyunda, 138 kiloluk cüssesiyle “Dev Adam” lakabını hakederek alan Koca Yusuf’u sizlere anlatmak istiyorum. Koca Yusuf’un öylesine ilginç bir hayat hikayesi vardır ki, çok şaşıracaksınız.
Bulgaristan Türkleri soyadı olarak baba adını kullandığından Koca Yusuf’ta Bulgaristan’da Yusuf İsmail olarak bilinirdi.. Bulgaristan’da Şumnu ilinin Karalar köyünde 1857 yılında dünyaya geldi.
Minderde grekoromen güreş yapan ilk Türk pehlivan olarak tarihe geçti.
Koca Yusuf, dönemin ünlü pehlivanlarından Şumnulu Dursun Pehlivan, Nasuhçulu Kel İsmail Pehlivan ve Pomak Osman tarafından yetiştirildi.
İlk kez er meydanları Koca Yusuf’u, güreş tarihimizin en büyük pehlivanlarından biri olan ve 26 yıl Kırkpınar’ın Başpehlivanlığını elinden bırakmayan ünlü Kel Aliço’nun karşısında tanıdı.
27.ci yılda da Başpehlivanlığı rakipsiz alacağını umarak Kırkpınar’a gelen Kel Aliço burada “Başa güreşeceğim” diyen Deliormanlı Yusuf isminde körpe bir çocukla karşılaştı. İşte bu Deliormanlı Yusuf’un sonradan “Cihan Pehlivanı Koca Yusuf” olarak bilineceği kimin aklına gelirdi ki ?
Herkes er meydanlarının pek yaman kurdu Kel Aliço’nun bu “Tüysüz kızan”ı karşısına çıktığına pişman edeceğini umuyordu. Ancak, Deliormanlı Yusuf, öylesine yaman bir güreş çıkarıyordu ki, buna Kel Aliço da şaşırmış ve güreş alemindeki meşhur gaddarlığını dahi ortaya koymaktan çekinmemişti.
Ancak, saatler uzayıp gittiği halde Aliço neticeyi lehine çeviremiyordu. Üstelik ilerlemiş bir yaşta bulunan ünlü pehlivanda yorgunluk alametleri baş göstermeye başlamış ve durumu tehlikeye düşmüştü. 26 yılın başpehlivanı Aliço’nun böyle bir pehlivana yenilerek güreş dünyasındaki tahtını kaybetmesine kimsenin içi razı gelmiyordu. Havanın kararmasını fırsat bilenler güreşi yarıda bıraktırmak istediğinde Aliço’nun gür sesi er meydanını kapladı:
“A be burası Kırkpınar’dır... Er meydanıdır, burada yenişene kadar güreş tutulur. Zift fıçıları, çıralar ne güne duruyor? Tutuşturun oncağazları... Pişmiş güreş bırakılır mı hiç? Bu kızancağıza yenilmek kaderimde varsa bırakın yensin beni... Hem ben artık bu er meydanlarından çekileceğim. Aliço’yu yenmek talihini bir daha bu Yusufcağız nerede bulacak?”
Aliço’nun bu sözleri Yusuf’u öylesine duygulandırmıştı ki, gözyaşlarını tutamadı ve büyük ustanın eline sarılıp öptükten sonra titrek bir sesle ona adeta yalvardı:
“Ustaların ustası, pehlivanların pehlivanı, Koçyiğit ağam benim! Gel bırakalım şu güreşi. Sözlerinle yendin sen beni. Elimde ayağımda derman komadın, bu söylediklerinden sonra ben seni tutamam gayri. İstersen sen tut beni, vur sırtımı yere…”
Aliço da meydanı çevreleyen kalabalık gibi, Nerede ise ağlayacaktı, Deliormanlı Yusuf’un alnından öptü.
“Bu meydan bundan sonra senindir artık. Senin gibi bir pehlivan ortaya çıktıktan sonra gözüm arkada kalmadan ayrılacağım buralardan. Ödül de, Başpehlivanlık da senindir. İkisine de güle güle sahip ol. İkisi de sana helal olsun oğul” dedi.
Ve o günden sonra Türk güreşinde Koca Yusuf’un devri başladı. Er meydanlarında kasırgalar yaratıp, rakip tanımayan bir kuvvet olarak ortaya çıkan ve yalnız cüssesinden ötürü değil, güreş değerinden ötürü de “Koca” sıfatını alan büyük Türk pehlivanı meydanlarda yenecek rakip bırakmadı.
Bunu fırsat bilen açıkgöz organizatörler onu Avrupa’ya götürdüler.
Avrupa’dan sonra Amerika da yaptığı güreşleri de kazanan ve dünyanın en ünlü pehlivanlarını sıraya dizen Koca Yusuf’a Amerika da milyoner bir kadın aşık olmuştu. Bu kuvvet ilahından çocuk sahibi olmak istiyordu. Yusuf bunu işittiği zaman, “Ben buraya damızlık gelmedim” diyerek isyan etti.
Avrupa ve Amerika’daki güreşlerinden 800 altın kazanmıştı Koca Yusuf. Bunları kemerine yerleştirip Fransız bandıralı La Buorgogne vapuru ile yurda dönerken bindiği gemi Atlas Okyanusu’nda sis yüzünden İrlanda bandıralı Cromartyshre gemisiyle çarpıştı. 721 yolcunun bulunduğu La Buorgogne, kaşla göz arasında sulara gömülüvermişti.
Bu kez denizin içinde bir panik başlamıştı.
Bir rivayete göre denize dökülenler, filikalara atlayıp canlarını kurtarmak istiyorlardı. Koca Yusuf da can havliyle bir filikanın kenarına yapışmıştı. Filikada bulunanlar onun heybetli vücudu ile sandalı devirmesinden korktular.
Önce yüzüne, kafasına kürekle vurmayı denediler. Fakat dev yapılı adamın çelik pençeleri sanki filikaya kilitlenmişti. Yarılan kafasından ve suratından akan kanlar pos bıyıklarının üzerine doğru iniyordu. Onun bu hali filikada bulunanlara daha büyük bir dehşet vermişti.
İçlerinden canavar ruhlu bir tanesi filika içinde bulunan ve ipleri kesmek için kullanılan ufak bir baltayı kaptığı gibi o çelik pençelere vahşi bir şekilde rastgele vurmaya başladı. Bileklerinden kesilip kopan o çelik pençeler gevşedi ve Koca Yusufun o dev vücudu Atlantik Okyanusu’nun derinliklerine doğru gömülüp gitti...
Başka bir Rivayette ise Avrupa ve Amerikada ki güreşlerden kazandığı 800 altını beline bağlayan Koca Yusuf geminin batması sonucu belindeki ağırlıkları çıkartamamış altınlar ile birlikte Okyanusun derin sularına gömülmüştü.
Hangisi doğrudur bilinmez, iki rivayeti de sizlere anlattım, ikisi de çok hazin, çok acıdır, ne yazık ki bugün bu Dev adam Koca Yusuf’un mezarı dahi yoktur.
Ruhu şad, mekanı cennet olsun.
Hoşçakalın, hoş kalın.
ESRA SONGÜLER
HABER CADDESİ EDİTÖRÜ
Yorum Yazın