Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte gözlerimi açtığımda, yıllardır içimde taşıdığım özlemin ve gururun gerçeğe dönüşmüş hâlini yaşadım. Elazığ Kovancılar’dayım… Oysa ki ben sadece bir otel odasında uyanmadım; ben çocukluğumun, ailemin, atalarımın hikâyelerine uyandım.
Camdan baktığımda köyüm karşımda, Palu Kalesi arka planda dimdik ayakta… Sanki bana göz kırpıyor, “Hoş geldin” diyor. Manzara karşısında gözlerim yaşarıyor. Bu yaşlar hüzünden değil; sevinçten, şükürden, köklerime yeniden kavuşmanın verdiği tarifsiz mutluluktan.
Gece yarısı Armata otele geldiğimde ilk işim pencereyi açmak oldu. Köyümün ışıkları karşıdaydı. Küçük küçük parlayan her bir ışık, bana bir hatıra fısıldadı. Biri çocukluğumu, biri annemin gençliğini, biri babamın köy meydanındaki adımlarını… O an uyumak imkânsızdı. Saatlerce ışıkları seyrettim. İçimde bir ses sürekli aynı şeyi söyledi: “İşte burası senin özün, senin kökün, senin hikâyen…”
Gece boyu düşündüm. Dayılarım bir bir geldi aklıma. Vahap Güngör dayım… Daha çok yeni uğurladık onu. Onunla paylaştığım kahkahalar, sohbetler, anılar… Kalbimde hâlâ sıcacık. Ardından Muhittin dayım, Zeki dayım, Mehmetşah dayım geçti aklımdan. Her biri bir çınardı bu topraklarda. Rahmetli teyzem Rahime, yarın göreceğim Nazlı ve Sahibe teyzem… Hepsinin yüzü, sesi, elleri tek tek gözlerimin önünde canlandı.
En çok da amcam Sait’i düşündüm. Ah, ne severdim onu… O da annemi, babamı ve hepimizi çok severdi. Çocukluğumun koca bir bölümünde onun sevgisiyle büyüdüm. Onu hatırlayınca içimde buruk bir özlem kabardı.
Sonra babaannem Fatma Akdağ… Onun yeri bambaşka. 1915’lerin o zorlu yıllarında yaşadıkları, verdiği mücadeleler, köyde üstlendiği roller… Bir insan tek başına hem ebe, hem öğretmen, hem anne, hem doktor olabilir mi? Olmuş işte. Bütün köyün annesi olmuş. Benim hayatımda bıraktığı iz o kadar derin ki, onun hikâyesini kaleme almak boynumun borcuydu. Yakında çıkacak olan “Fatma” kitabımda herkes okuyacak. O zaman herkes anlayacak: bir kadının nasıl bir köyün kaderini değiştirdiğini.
Bugün burada olmamda emeği geçen Kovancılar Belediye Başkanı Vahap Gök’e, dostum Türk Halk Müziği sanatçısı EsraÖztürk’e şükran borçluyum. Onların misafirperverliği ve sevgisiyle bu topraklarda kendimi evimde hissettim.
Şimdi anlıyorum ki; insan ömrü boyunca ne kadar yol alırsa alsın, nerelere giderse gitsin, asıl dönüş hep başladığı yere oluyor. Benim için o yer, Kovancılar’ın bu bereketli toprakları.
Ve şimdi, bütün bu duygularla, dağlara taşlara, köyümün ışıklarına, Palu Kalesi’nin gölgesine sesleniyorum:
GÜNAYDIN, GÜNAYDIN, GÜNAYDIN!
Bu haykırış sadece bugüne değil, geçmişe de… Anneme, babama, dayılarıma, teyzelerime, amcama, babaanneme ve bu topraklarda bir iz bırakmış tüm canlara. Onların hatırası önünde saygıyla, gözyaşıyla, gururla eğiliyorum.
Burhan AKDAĞ
Yorum Yazın