“İki yüzlülüğün; günümüzde moda olduğunu
biliyordum da ;
Senin bu modayı yakından takip ettiğini, bilmiyordum !..
Neyse …. “
Diye yazmıştı, arkadaşım sosyal medyadaki sayfasında, arkadaşım çok haklıydı,
Hatta bugünlerde okuduğum, İngiliz ünlü yazar Jane Austen, “Aşk ve Gurur” adlı romanın ön sözünde şöyle yazıyordu…
“Samimiyet taklidi yapan çoktur. Jane Austen”
İşte beni bu satırları yazmaya ilham olan önce arkadaşım, ardından hala bitiremediğim roman olmuştu…
Sizlerden bazılarınız beni yazılarımdan tanırsınız, bazılarınızla karşılıklı sade kahvemi de içmişliğim çoktur, yakın çevrem bilir beni, herkes sever, ne oldu sana derseniz, inanın beni ne bu hayatın zorluğu yordu, ne de yıllar… Bu yorgunluğuma tek sebep sahte samimiyetlerine inandığım insanlar oldu.
Aslında bir lisanı yoktu samimiyetin, kimbilir belki bir gülüş, belki bir bakış, belki de küçük bir davranıştı , bilirim ki ben hayatımdaki en büyük hatayı, iyi niyetimden, dürüstlüğümden, saflığımdan yaptım, bana samimi davranıp, arkamdan fırıldaklar çevirenleri kendim gibi sanıp yanıldım.
Beni kazanmak çok basitti, hiçbir zorluğum yoktu dürüst olmaktan öte. Maske takmam, arkasında başka gerçekler saklamam, kıskançlık, hırs, kin ve nefretten ben hep uzak dururum çünkü.
Şöyle çevrenize bir bakın, göreceksiniz gülüşler sahte, sözler kifayetsiz, dostluklar biteviye, şahsiyetsiz insanları, geriye ne kaldı derseniz, onlarda, samimiyetine inandığım, verdiği sözün ardında duran, bazen küs, bazen barışık olduğum bir elin parmaklarından az gerçek dostlarım.
İşte ben onlara yürekten inanıyorum, hernekadar bir arkadaşım “İki göz birbirine inanmamış, Allah ortaya burun koymuş” dese de, yok yok… bilirim ki, bu dostlarım en kötü günümde benim yanımda oldular, geri kalanlar koskoca bir HİÇ …
Niye böylesin Seçil derseniz, inanın yenilere güvenmek güç, yada eskilerin bazılarından aldığım darbeler.
Zira bilinmez hangisi gerçek hangisi sahte…
Malum, yeni trend: lüks restaurantlarda masana çiçekler, havada kelebekler gibi uçuşan iltifatlar “Canım, hayatım, şekerim, balım…” neler neler, sanırsınız gökten inen bir melek, ama herşey seni elde edene, güvenini kazanana kadar.
Bir süre sonra senden artık bıkar, karşısına başkası daha genç, çıtkırıldım biri çıkar bu kez ona yine aynı iltifatlar ve sen kenara ayrılmış, ama öyle kalmamış, hiçte haketmediğin sözlerle “Makyaj kuklası, botoxlu, dolgu dudaklı, ukala, kara cahil, ağzı kokuyor, pislik ” hele birde kısa boylu ve kiloluysan arkasına “Bodur Şişko, evde kalmış,” eklenirde eklenir, sarf edilen sözler bunlarla da kalsa iyi gerisini varın siz düşünüp bulun bakalım.
Evet, biliyorum biraz tekerleme gibi oldu yazdıklarım, ama yanılıyorsam siz söyleyin ne olur düşünüp taşının sahte yüzler, sahte gülüşler, sahte sözler sarmışken dört bir yanı, yalanın kara rengi pembeye meyletmişse vahim değil midir durum? Kara yalanın pembesinde doğruluk görülebilmişse, içi kan ağlayanlar bile gülerek bakabilmişse, menfaatler uğruna dostluklar yakılabilmişse, samimiyetler samimiyetsiz değil de nedir sizce?
Mehmet Akif’in satırlarını anımsayın, ne der koca Akif…
“AIdanma insanIarın samimiyetine,
MenfaatIeri geIir herşeyden önce.
Vaad etmeseydi AIIah cenneti,
O’na biIe etmezIerdi secde.”
Günümüzde hat safhaya ulaşan bu durum gelin görün ki daha o yıllarda bile insanlara rahatsızlık verecek kadar varmış, varmış ki Mehmet Akif’in dizelerinde bu kadar ayan beyan yer almış demek ki genci, yaşlısı, alimi, zalimiyle her yanı samimiyetsiz samimiyetler sarmış.
Ha şu da var, samimiyet adı altında edep sınırlarını aşan samimiyetsiz samimiyetler de almış başını giderken günümüzde, affınıza sığınarak buna artık samimiyet değil de ‘Laubaliliktir’ derim.
Bence; samimiyetin azı kadar fazlası da tehlikelidir, zira o da aslında samimiyetsizliktir…
Şimdi bu satırlarımı okuduğunuzda Ne oldu bu Seçil’e kimler kızdırdı da yine celallenmiş diyenleriniz olacaktır… Yok yok… Ben bazen yazarım işte…
Bu haftalıkta bu kadar,
Haydi, kalın sağlıcakla …
SEÇİL ESKİOĞLU
GAZETECİ - YAZAR


























Yorum Yazın