Takvim yaprakları 14 Kasım 2024’ü gösteriyordu, ılık bir sonbahar günüydü…
Ben ise hayatımın en anlamlı gününü yaşıyordum… Torunum… Uras’ım dünyaya “Ben geldim” demişti… İşte o günkü duygularımı ben Habercaddesindeki köşemde şöyle başlıkla duyurmuştum!
“ANNEANNE OLUYORUM”
“Bir telefon, belki hayatımda aldığım en anlamlı, en güzel telefon, kızım Berfu’dan….
- Anne, bu akşam bize çaya gelsene dedi…
Berfu kızım, yavrum benim, gitmez olurmuyum, baktım ki, herkes orada , ama hem kızım hem de damadım heyecanlıydı, bunu birbirlerine bakıpta muzipçe gülmelerinden belliydi, çay, kahve, ikram, sohbet derken
Berfu !
-Yeni kamera aldık, büyük aile selfisi çekelim dedi, şaşırmıştım, telefonlarından çektikleri fotoğrafı televizyon ekranına yansıttılar, çıkan fotoğrafa anlam veremedim, sanki bir ultrason görüntüsüne benziyordu, gülmeye başladılar.. Berfu önce bana dönüp…
- Evet Anneanne oluyorsun, sende babaanne oluyorsun sende dede oluyorsun derken sevinçten yerimden fırladım hem Berfu’ya hem , canım damadım Serthan’a nasıl sarılmışım bilemiyorum, gözyaşlarım sel oldu gitti, sevinç gözyaşlarıydı bunlar …
Heyyyyy dünya alem duysun, ben artık bir Anneanneyim, Uras bey geliyor, dünyaya merhaba demeye… “
Ve ilk canım torunum, Uras’ımın dünyaya gelişine kadar geçen süreyi köşemde büyük bir sevinçle yazmıştım, inanın mutluluktan havalara uçuyordum, o günden sonra telefonum kilitlendi, canım dostlarım, arkadaşlarım beni tebrik etmek için adeta sıraya girmişlerdi,
Evet evet, ben bir anneanneydim, şimdi “Anneanneyim” deyince beni, yaşlı, elinde tesbihi olan bir nine olarak tanımlamayın, ben genç bir anneanneyim, öyle zamanlar olmuştur ki, kızımla olan ilişkim anne-kız kavramında değil, abla-kardeş gibi geçmişti.
Hayat devam ediyor, bir döngünün içinde, Aşık Veysel’inde dediği gibi “Uzun ince bir yoldayım, gidiyorum gündüz gece”
Geçmiş zaman, bende küçücüktüm, çocukluğum, İstanbulun elit semtlerinden Kadıköy bağlı Göztepe’de geçti, önce insanlara saygıyı öğrendim, iyi bir eğitim aldım, hedefimde en sevdiğim iki meslek vardı, biri öğretmenlik, diğeri gazetecilik, ikisinde de başarılı oldum.. Bugün birşeyler yazabiliyorsam, bu da yılların birikimiydi,
Nazım ne güzelde yazmıştı, “ANNEN” şiirinde
Sen bir avuç bebektin
Kimdi süt veren sana,
Hastalandın ölecektin
Kim kanat gerdi sana?
Senin minik başını
Avuçlarına alıp
Gece uykusuz kalıp
Kucağında kim salladı
Ağladın, seninle kim ağladı
Annen!
Sana ilk adımını attıran kimdir
Konuşmayı öğretti sana bir bir
Annen!
Benim kızımda, dünyaya gelmiş, büyümüş, evlenmiş o da bir evlat dünyaya getirmişti…
Haykırmak istiyorum “Ben bir Anneanneyim”
Ve torunumun doğduğu günden bu yana her anımı onunla yaşadım bana ilk “Anneanne” demesini, beni sımsıkı sarılışını ve gördüğündeki o güzel gülüşünü unutmam mümkünmü, ben Uras’ımın hep oyun arkadaşı oldum.
Uras’ımı her ziyaretimde , her kapıyı çaldığımda “Oyun arkadaşım ben geldim” derim ve o mutlu gülüşüyle bana öyle sımsıkı sarılır ki, mutluluğun tarifini sorsalar inanın bu anımı anlatırdım….
Önceki yazılarımın birinde anlatmıştım, Berfu ana okulunda benim sınıfımda okudu ve ardından ilkokula başladı, yani ben kızımın ilk öğretmeniydim…
Ben Berfu ile büyüdüm biz herseydik kızımla çok iyi anlaşırdık ve hala da öyleyiz, herkes Berfu ile beni anne kız olarak değilde arkadaş, sanırdı… Kızım deyince kimsenin inanası gelmezdi…
Güzel kızım evlendi bana bir torun verdi .
İşte Hayatımın anlamı onlar benim, ve şimdi de yakışıklı torunum Uras’ım,
Miniğim Uras’ım artık bir yaşında, anneannesinin canı beraber güzel bir ömüre.
Seni çookk seviyorumm kuzumun kuzusu…..
Bu günlükte bu kadar haftaya başka bir yazımda buluşmak üzere kalın Sağlıcakta …
Seçil Eskioğlu
Gazeteci-Yazar.


























Yorum Yazın