Dün , bugün , belki de yarın … ani bir haberle , hasta ya da sağlıklıyken , trafik kazası ya da kurşunla , bıçakla, hemen hergün bir ya da bir kaç kişi …
Ya da savaş nedeniyle ölen binlerce kişi …
Bu sabahta , şu kişi aramızdan ayrıldı diye yazılmış bir vefat haberi , içimizi öyle acıtıyor ki , kimler geldi kimler geçti bu dünyadan , kimi yaşadıklarının farkına vararak , kimi ne yaşadığını hiç anlayamadan , kimi çocuk ya da genç, kimi orta yaşa ermişken , kimi yüz yaşını görmüşken , kimi zengin kimi fakir , kimi çok ünlü kimini tanıyan hiç yok ….
Ölüm adın kalleş olsun . ( Bu sözü ilk kez Uğur Mumcu öldürüldüğünde duymuştum) bu söz beni çok üzer , hele uykusunda ölüyorsa insan (dayımı uykusunda kaybetmiştik ) o sabahı görmesi bir daha asla kısmet olmuyorsa , gecenin sesiz karanlığında kimseye söyleyemeden veda ediyorsa hayatına , ertesi sabahın çığlıklarına uyanıyorsa evin sakinleri…nasıl da acı bir sürpriz geçmek bilmeyen saatler , çaresizlik .
Şimdi diyeceksiniz ki nerden çıktı bu satırlar ,sabah sabah insanların moralini bozmaya , ama ölüm hepimizin gerçeği , var mı bunun kaçışı ?
Dualarımız ne kadar güzeldir , çocukluğumda öptüğüm yaşlı ellerin duası , dilekler , temenniler .
• El öpenlerin çok olsun .
• Ayağına taş değmesin
• Ömrüne bereket
• Ömrün uzun , düğünün güzün olsun , işte bu sözü çok severim , gülümsetir beni
• Acaba daha bir şevkle mi öperdim ki o elleri , düğün sözcüğünü duyunca , siz bile güldünüz değil mi ?
Zamanla büyüdüm düğünüm güzün olmadı , kış gelini oldum ben
-Sonbaharın sert rüzgarlarını , kışın yağan kar yumuşatmıştı .
Çocukluğumda hem duyduğum hem çok yakınımızda yaşadığım bir olaydı . İsmini Gülderen diye hatırladığım bir tanıdığımız dayımın eşi yengemin kuzeni çok genç , çok güzel belki on yedi belki on sekiz yaşlarında …henüz yeni evliyken askere giden eşinin arkasından ne kadar çok gözyaşı döktüyse , askerden ölüm haberini aldığında o gözyaşları seller gibi akmış , kara haber Gülderen ablayı o acı haberle kara gelin yapmış , nasıl bir yıkım , anlatılır gibi değil …acısı soğumadan , ölenin gençliği düşünülmeden aile meclisinin aldığı karar en kötüsüydü
evdeki küçük kayınbiraderiyle nikahının kıyılacağı haberi, kızcağızın dünyasını başına yıkmıştı , benim bile çocuk aklım bunu kabul etmiyordu .Gülderen ablayı anne baba evine göndermek yerine evin küçük oğluyla nikahlamak , hem de on üç ya da on dört yaşlarında , daha sokakta top oynayan bir çocukla , üstelik abisinin eşi yengesiyle … işte burada Ölüm Adın Kalleş Olsun sözü geliyor tam da yerini buluyor .
Bu evlilik elbette oldu . Gülderen ablanın gözlerindeki yaşlar hiç kurumadı , o hiç bir gülü derlemedi , belki bir daha hiç bir gülü hatta gül adını sevmedi , gençliği heba oldu gitti , çiçeği burnunda evliyken eşini kaybetmek , onun yasını tutamadan kayınbiraderiyle evlenmek zorunda kalmak , aile ve çevre baskısı , bunun adı töre miydi ? Gülderen abla intihar etmedi ama bu yaşadıklarıyla ölümün hep kıyısında gezdi , o kayınbiraderi büyüdü , kardeş olarak kalmadı tabi ki , gerçekten de eşi oldu , çocukları oldu . Kimse Gülderen Ablaya
- Mutlu musun ? diye sormadı .
-En büyük bedduamızdır
- Töresi batsın deriz ya ben de öyle diyorum şimdi ki aklımda, o zaman ki çocuk aklımda ne düşündüm bilemiyorum . Sonra bir film izledim aynı sahneleri canlandıran gerçekte bizim yaşadığımız , beyaz perdede ise bunu yaşattıran ,
Ve ülkemizin doğusunda bu olayların sıklıkla yaşandığı … Ama biz İç Anadoluluyduk bizde de bu töreler var mıydı ? Geleneklerimiz , göreneklerimiz evet var , ve ben bu adetleri çok da severim ama büyük kardeşten sonra küçük kardeşe gelin gitmek . Bu töre var mı yok mu araştırmadım.
Geçen yıllarda ve bu yılda da hem dünyada hem bizde hem yakınlarımızda ne kadar çok ölüm oldu kimi doğal felaketlerle, kimi çocuk , kimi çok genç , kimi vaktinde , kimi amansız hastalıklarının sonucunda , kimi pıt diye duran kalbindeki krizden , kimi beyine atan pıhtılardan , kimi kazalarda , kimi cinayetlerle , kimi çok yakının , kimi hiç tanımadığın…
Yİne diyorum
-Ölüm adın kalleş olsun .
Hani bir fıkra vardır , ölüm zamanının geldiğini duyunca , yaptırdığı estetik operasyonlarla tanınmadığını zannederek Azrail’i kandırmaya çalışan kadıncağızın fıkrası…
ölümün ne günü var ne de saati baş ağrısı bahane deriz ya ..duyduğumuz haberlerle irkilir birbirimizden ayrılırken hiç ölmeyecekmiş , yarın yine birlikte zaman geçirecekmiş gibi Allahaısmarladık deriz ya o an attığımız adımın bize ne getireceğini hiç birimiz bilemeyiz , onun için uykudan uyandığımızda
Çok şükür , bugünde uyandık demek o kadar güzel ki biz İngilizceye çabuk ısındık ,bye bye veya Good bye …
Vedalar elveda oluverir bir anda , yolculuğa çıkarken hakları helal etmelerimiz , su gibi git , su gibi gel demelerimiz gidenin arkasından içine çiçek yaprakları da koyarak taslarla su dökmelerimiz hiç eksik olmasın.
Ama ya öldüyse , ölüm haberiyle camiye doluşmalar , hoca okurken fısıldaşmalar zenginse marka çantaların , marka gözlüklerin ya da eşarpların teşhir yeri … fakirse garibanların ordu şeklinde dizilişi gerçek gözyaşları …
Gelmiş geçmiş tüm ölmüşlerimize rahmet diliyorum huzurla uyusunlar cennet mekanları olsun deniyor ya bu cennet iyiyi kötüyü ayırmadan herkesi buyur eden bir mekan mıdır ? Hak eden gitsin diyorum ben herkese cennet kapısını açamıyorum isterseniz bana kızın , başta bu vatanı bize armağan eden büyük Atatürküm ve onun silah arkadaşları , Mehmetciklerimiz , minicik bebekler , çocuklar, şehit sayılan gençlerimiz , ülkesine hizmet eden bilim adamlarımız cennet sizlerin mekanı olsun, diyerek satırlarımıza bir nokta koyalım .
Haftaya bir başka yazımla , Allah hepimize sağlıklı , aklımızın dağılmadan başımızın içinde olduğu ömürler versin diyerek , aranızda olmayı ümit ediyorum
Sevgiler saygılar hepinize Hoşçakalın
FATOŞ ACAR
GAZETECİ - YAZAR


























Harika anlatmışsın Fatoş’cuğum teşekkürler??
Fidan Baççıoğlu
22-09-2025 22:54