“Hayat sürprizlerle doludur” derler, gerçektende öyleydi.
Arkadaşım Celal Kodamanoğlu ile birgün Yeşilköy’de bir Cafe de oturmuş, sohbet ediyoruz… Laf lafı açtı, basın üzerine sohbet ederken, teklif ani geldi…
“Esra seni tanırım, boş vakitlerini okumakla değerlendirirsin, senin bilgine güveniyorum, kaleminin gücüne de inanıyorum” Bakalım bu lafın sonu nereye gelecekti, merakla dinlemeye devam ettim.
“Sana bir teklifim var, arkadaşım Habib Babar ile birlikte 14 yıl önce kurduğumuz bir internet haber sitemiz var “Habercaddesi” öyle hafife alma, biz sıradan bir haber sitesi değiliz, yüzbinlere hitap ediyoruz, yazarlarımızın yazıları yüzbinler tarafından okunur.
Abartmıyorum yazarlarımızın hepsi birbirinden değerlidir, gel sende katıl ailemize, sana bir köşe ayıralım, o güzel araştırmalarını bizlerle paylaşmaya ne dersin ?”
Durdum düşündüm, bu ani teklif karşısında birazda şaşırdım, yazmak gibi bir düşüncem yoktu, tamam kendi çapımda bazı olayları araştırıp, notlar alıyor, bazen bunları kendi sosyal medyamda paylaşıyordum ben karakter olarak hiç birşeyi yarım bırakmam, üzerime aldığım bir işi de sonuna kadar layıkıyla yaparım, birde bu teklif çok sevdiğim bir arkadaşımdan geldi, onu kıramazdım.
“Olur dedim ama bir şartım var, ben yazımı yazacağım sonra birlikte redakte edeceğiz, biliyorsun mükemmeliyetçiyimdir, hata sevmem, bu şartımı kabul ediyor musun?” diye sordum.
“Tamam” dedi, bana söz verdi, hangi konuları yazabilirim diye konuştuk.
İlk yazımda kendimi tanıttım, bende artık yüzbinlere hitap eden Habercaddesi ailesindeydim, heyecanlıydım, okurlarımın yazılarıma nasıl tepkiler vereceğini bilmiyordum.
Ve ilk yazım yayımlandı… Aldığım geri dönüşümler bırakın güzel yurdumu, dünyanın öbür ucunda, ABD de bile okunmuştu yazdıklarım, hatta bir süre sonra yazılarım ABD’de bir dernek tarafından seslendirilerek görme engelli Türklere dinletiliyordu.
Bunlar benim için gurur tablosuydu…. Yakınlarım, dostlarım, arkadaşlarım telefonlar açıyor, mesajlar atıyor, tebrik ediyorlardı, hatta bir çoğu da:
“Sendeki bu cevheri bilmiyorduk Esra “ diye hayretlerini iletiyorlardı.
Büyük bir şevkle başlamıştım yazılarıma, hiçbir yazımı, yazmış olmak için yazmıyorum, yazmamda. Her yazım uzun araştırmalarım sonucunda ortaya çıkıyordu… Bana Megoloman demeyin ama bende yazılarımı beğeniyorum, daha ileri, daha ileri derken, büyük bir zevkle yazmaya devam ettim, okurlarımdan sürekli öneriler geliyor, bu da beni çok mutlu ediyordu.
Bir süre sonra okurlarımdan şu mesajı çok almaya başladım.
“Niye haftada bir gün? Niye bizi o kadar bekletiyorsun? Haftada iki güne çıkartmak mümkün değil mi? “ diye soruyorlardı.
Arkadaşımla konuştum, ondan olumlu cevap aldım, ama yılların vermiş olduğu tecrübe ile bu konuda temkinliydi;
“İyi düşün Esra” dedi, haftada iki güne çıkartırız ama bir süre sonra ben yoruldum deyip geriye dönmek, haftada bir güne düşürmek istersen, okurlarının gözünden düşersin… Kendine güveniyor musun?
“Evet dedim, sen de yanımda olduğun sürece ben yazarım”
Böylece haftada iki gün yazmaya başladım.
Önceleri sadece Cumartesi günleri yazıyordum, artık Cumartesinin yanına Çarşamba günü de eklenmişti, hatta benim sevgili okurlarıma bir süre sonra haftada iki günde az gelmeye başlamıştı.
Ama yoookkk ben duracağım yeri bilirim, haftada iki gün yeter deyip bu kararda sabit kaldım.
Başlık dikkatinizi çekti mi?
“VEEEE DALYA”
Evet bu yazımla DALYA dedim yani bu yazı Habercaddesindeki 100. yazım...
Yazdıklarımı toplasam, 100 sayfalık bir kitap olurdu, kitap hazırlığım yok, ama bu olmayacak anlamına da gelmez, bakarsınız bir süre sonra kitabımla karşınıza çıkabilirim.
Başlarken de belirtmiştim, ben “Yazı olsun, köşe dolsun” düşüncesinde değilim, her bir yazım mutlaka bilgiler verir, bana ilginç gelen şeyleri yazarım, tabi o yazdıklarımı yazmadan önce çok araştırırım, kısaca sizin ogün okuduğunuz bir yazım, benim 7-8 saatlik çalışmam sonucu ortaya çıkmaktadır… Ama olsun yaptığım işi ve daha çok sizleri seviyorum….
Tabi ki teşekkürlerim var, öncelikle siz değerli okurlarıma, bana destek oldunuz, yorumlarınızla beni şımarttınız, onore ettiniz. Bu satırlardan daha çok “DALYA” diyeceğimiz yıllarımız olsun diye dilekte bulunuyorum.
Onun için en büyük teşekkürüm siz değerli Habercaddesi okurlarıma ardından beni destekleyen aileme, Habercaddesi’nin Genel Yayın Yönetmeni Habib Babar beye ve teşekkürün en büyüğü, beni sizlerle tanıştıran, bu süreçte hep yanımda olan, sizlerden önce yazdıklarımı birlikte okuyup düzeltmeler (Redakte) yaptığımız canım arkadaşım Habercaddesi Genel Yayın Koordinatörü Celal Kodamanoğlu’na çok teşekkür ederim…
İyi ki varsınız, inanın sizleri çok seviyorum.
Bir başka yazımda buluşmak üzere Hoşçakalın, Hoş kalın.
ESRA SONGÜLER
HABERCADDESİ EDİTÖRÜ


























Yorum Yazın