Geçtiğimiz ay ormanlarımız cayır cayır yandı, ormanlarımızın yanında yüreklerimiz yandı, vicdanlarımız yandı ama herşeyden önce hayvanlarımız , börtü böcek yandı… işte içimde en çok ona acıdı… Gazeteci arkadaşım sosyal medyadaki sayfasında bir video paylaşmıştı bir yazı ve ekinde vicdanları parçalayan yanan hayvanların sesleri… çok iyi bir paylaşımdı, heleki yorumu gözlerimi yaşarttı.
“Sizin vicdanınıza tüküreyim ben”…
Diye söze başlamıştı,
“O ormanları yakıyorsunuz da,
İçindeki börtü böceklerinde canlı olabileceğini hiç düşünmüyor musunuz?
Dinle o zaman dinle… Dinle o canlı canlı yanan çaresiz hayvanların feryatlarını,
Birazcık vicdan kırıntısı kaldıysa üzülürsün belki”
Videoyu izleyince inanın içim parçalandı… Düşünebiliyor musunuz, empati yapın, ormanlık bir alandasınız, dört bir tarafınızdan alevler yükseliyor, yanıyorsunuz, CAN bunun adı CAN … İnsanda da, hayvanda da, bitkide de CAN işte.
Açın biraz kitap okuyun, göreceksiniz Orman yangınlarının yüzde 97’i insan kaynaklı olduğunu, bilmemek ayıp değil, bilmiyorsanız yazımı okuyunda öğrenin, biraz içiniz acısın,
Mesela , arabanızda tatile gidiyorsunuz, klimanız açık, müzik tavan yapmış, eh birde sigara tüttürmüşsünüz keyfiniz süper olmasına süperde peki sonra, evet sonra o arabayla yolda seyrederken , sigara izmariti atmakta neyin nesi.. Bunun yanı sıra birde anız yakmak, neymiş o, tarlasını ekine hazırlamak, peki o anızların altındaki börtü böcekler… boşveeerrr kim düşünüyorki onları değil mi, örnekler çok, Orman yangınların neden oluşurmuş, sonuç ortada İnsan kaynaklı… Başka ne kaynaklı olacakki, herhalde hayvanlar ateş yakıp sigarasını tüttürmüyor, ve bu sene yine ormanlarımız yandı, ciğerlerimiz yandı, o ormanlardaki hayvanlarımız cayır cayır yandı… her zamankinden daha da çok…
Ben Eğitimciliğimin yanı sıra aynı zamanda İSTANBUL AFAD TEŞKİLATI (Afet ve Acil durum yönetimi başkanlığı) RESMİ GÖREVLİSİYİM, Sporu çok severim, formumu herzaman koruduğumdan , AFAD yönetimince aranan fiziki görünüm standartlarına boy ve kilom da uygun olunca, 1998 yılında İstanbul AFAD Teşkilat Başkanlığının açtığı gerek yazılı, gerekse tatbiki çok zor bedensel sınavlarını başarıp, sıkı bir eğitimden geçerek bu teşkilatta profesyonel olarak göreve başladım. Teşkilatta 19 Kişiydik ve aralarında tek bayan bendim… Fiziki tatbikatlara hep onlarla aynı seviyede katıldım ve başardım, bu günlerde sağlık sorunlarım el vermesede, yakın tarihe kadar aralarındaydım, birgün anlatırım sizlere AFAD anılarımı,
Ama unutamadığım bir anımı anlatmadan geçemeyeceğim, 1999 Adapazarı depreminde, depremden hemen sonra sabaha karşı yola çıkmıştık, birkaç saat içinde görev yerim Kocaelinin Gölcük ilçesindeydim, Enkazlar altında kalmış o insan feryatlarını unutmam mümkünmü, işte ben bu depremde hayatımı ortaya koyup enkaz altında girmiş sese yönelerek elimdeki balta ile kaza kaza zeminden iki kat aşağıda bir boşluğa ulaşmıştım, kaskımdaki ışık köşede korkudan tir tir titreyen minik cereni aydınlatmıştı, Cerenin kaskımdaki ışığı görünce bana dönüp korkudan tir tir titrerken, “Kurtar beni abla” dercesine yalvaran gözlerle bana bakışını unutmam mümkün mü… Tüm ailesini bu depremde yitiren Gölcük’lü minik Ceren’im şimdi koca genç kız olmuştur, nerelerde bilmiyorum, ama hayat kurtarmak kadar güzel birşey acıdır ki o kurtarma esnasında minik Ceren’imi kucakladığım gibi geride bekleyen arkadaşlarıma teslim etmiş, kendim ikinci bir aramaya yönelirken artçı bir deprem olmuş, kendimi kurtarmaya çalışırken, enkaz altında omuzuma düşen bir kolon sol kolumu kırmıştı Gölcük Askeri hastanesinde yattığım günleri de unutmam mümkün değil…
Çok yerlere gittim, Kastamonuya Sel afetine gittim, çoklarını kurtardım, Orman yangınlarına da çok gittim. Görevimdi çünkü, gecenin bir saatinde telefonunuz çalar, açana kadar kapınıza araba gelirdi, üniformamı İtfaiyeci hızıyla giyer, artık neresi olursa kendi hayatımızı ortaya koyarak , canlı hayatını kurtarırdık, canlı diyorum İnsan değil di sadece kurtardığımız, Hayvanlarda vardı, Bilirmisiniz afetlerin en büyüğü yangındır, kurtulma şansınız çok düşüktür, heleki o yüzünüzü yalaşan alevlerin arasında yangın hortumuna su basılınca, onu hortumu tutmanın ne kadar zor olduğunu, İşte böyle zordur bizim işimiz, yüzünüzü yalayan alevlerin sıcaklığını tüm ruhunuzda hissedersiniz, bunları hep yaşadığım için şimdilerde sağlık sorumlarım nedeni ile , bu kutsal görevime ara vermiş olsamda, ne zaman bir yangın haberi duysam içim cız eder,
Bu bizim kaderimizdir bu , her yaz başında gazetelerde manşetler peş peşe atılır ““Aman dikkat, ormanlar kül olmasın...” Yaz bittiğinde ise yürekleri yakan orman yangını fotoğrafları kalır geride… Bu sene de yangınlar karabasan gibi çöktü. İzmir, Muğla, Antalya, Denizli, Erzurum, Ankara... 1 Temmuz’da İzmir Menderes’e bağlı Gümüldür bölgesinde yükseldi alevler. 3 gün sonra kontrol altına alınabilen yangında 800 hektardan fazla ormanlık alan küle döndü. Geçen ay yine İzmir’e bağlı Bayındır bölgesinde çıkan yangında 800 hektardan fazla ormanlık alan yandı. Yemyeşil örtünün yerini kapkara ağaç iskeletleri aldı. Peki ya o ormanlarda sürüp giden yabani hayat? Bir orman yangını milyonlarca hayvanın yanarak yok olması anlamına geliyor. Ormanda yaşayan kaplumbağalar, yuvalarında uçamayan yavru kuşlar, kaçamayan sincaplar, ceylanlar, tavşanlar, sürüngenler, kertenkeleler, binbir çeşit böcek, kelebek, arı.… işte onları kaçınız düşündü… düşünmemiştiniz değilmi, unutmayın ki, Her orman yangınında ekosistemden büyük bir parça da yok oluyor. Sizler koltuklarınızı çekilip TV.lerden seyrettiğiniz için, bilemezsiniz, oralarda nelerin olup , söndürmeye çalışan arkadaşlarımızın çabalarını…
Bu hafta içinizi biraz kararttım galiba, haftaya güzel neşeli konularda buluşmak üzere kalın sağlacakla.
SEÇİL ESKİOĞLU
Gazeteci - Yazar
Yorum Yazın