-Zeynepppppp
-Kamiiiillllllll
-Efendim anne…
-Çocuklar hava karardı, babanız gelecek, hadi bırakın oyunu, gelin eve ellerinizi, yüzünüzü yıkayın oyuna yarın devam edersiniz…
-Peki annee
Şimdi neredeler, ne yaparlar bilemem de, Zeynep’te, Kamil de benim çocukluk arkadaşlarımdı.
Aynı yumurta ikizi olan, Zeynep’le Kamil’e niye bu isimler takılmıştı? Çocukluk aklımla bilemezdim ama yıllar sonra yazıma konu olacakları inanın hiç mi hiç aklıma gelmemişti.
Rahmetli annem anlatırdı:
“Onlara, Zeynep Kamil Hastanesinde doğdukları için bu isimleri vermişler”
Geçenlerde tesadüf bu ya bir arkadaşımın kızı, bu hastanede doğum yaptı, ziyaretine gitmiştim, daha önceleri bu hastanenin hikayesi hakkında okuduklarım aklıma geldi, ziyaret sonrası hastaneyi dolaştım, gördüklerim beni etkiledi ve bu hastanenin öyküsünü yazmaya karar verdim.
Zeynep ve Kamil’in hazin aşk hikayesini anlatmak, ama bu aşk hikayesini yazarken, sizleri sıkmamak için yalın bir dil kullandım, öyküyü sonuna kadar okuduğunuzda, gözyaşlarınızı tutamayacaksınız.
Genelde eski Türk filmlerinde görmüşüzdür böyle ölümsüz aşkları. Yoksul delikanlı, güzeller güzeli zengin prensese aşık olur. Anlatacağım öykü tam da böyle, ama bu bir film senaryosu değil, tamamen gerçek!
Tarihin sevgi bahçesinde yeşeren muhteşem bir aşk ve bu aşkın hüzünlü öyküsü.
Ey Aşk, sen nelere kadirsin, sürgünlere, tehditlere direnen, Mısır’da doğan, İstanbul’da ölümsüzleşen bir yüce sevda.
Öykümüzün prensesi Züleyha Zeynep...
Gariban, yoksul delikanlımız ise Yusuf Kamil...
O zaman başlayayım Zeynep ile Kamil’in hikayesini anlatmaya.
Yusuf Kamil yoksul bir ailenin çocuğuydu. Malatya’nın Arapgir ilçesinde doğdu, annesini ve babasını yitirince küçük yaşta öksüz ve yetim kaldı.
Amcası Osman Paşa onu yanına aldı ve okuttu. Zeki, becerikli, dürüst ve çalışkandı, tabiri caizse cin gibi bir çocuktu, bilgi ve yetenek olarak yaşıtlarından farklıydı.
Yirmibir yaşında Divan-ı Hümayun Kalemi’ne katip oldu..
Beş yıl İstanbul’da çalıştıktan sonra Mısır’a Vali Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın sarayına atandı.
Gelelim güzel kızımıza;
Güzeller güzeli Züleyha Zeynep, Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın üç kızından biriydi. Hidiv Sarayı’nın prensesiydi.
İnce ruhlu, duygusal ve narindi. Yüreği insan sevgisiyle doluydu.
Kahire’nin yoksullarına yardım eder, herkesin dertleriyle ilgilenirdi.
Halk onu çok severdi, öyle ki, kalbinin güzelliği sanki yüzüne yansımıştı, büyüdükçe güzelleşti.
Onunla evlenmek İsteyen çoktu ama babası üstüne titriyor ve kızına layık ince ruhlu birini arıyordu.
Kader Yusuf Kamil ile Züleyha Zeynep’i Kahire’de buluşturdu..
Katip Kamil, Hidiv Sarayı’nda işe başladıktan sonra Vali Mehmet Ali Paşa ile tanıştı, kısa sürede Mehmet Ali Paşanın gözüne girdi, güvenini kazandı, konuşması ve yazılarıyla öylesine etkiledi ki, bir süre sonra Mısır Hazinesinin Katibi oldu.
Yeni görevi nedeniyle sık sık Valinin yanına çıkıyor ve kızı Züleyha Zeynep’i görüyordu.
Yıldırım aşkı derler ya sanki böyle bir şey olmuştu, ikisi de birbirinden etkilenmişti.
Yusuf Kamil ne zaman Valinin huzuruna çıksa, Zeyneple karşılaşınca Zeynep’in yüzü kızarıyor, kalbi sanki yerinde duramıyordu.
Kader ağlarını örüyordu, gel zaman git zaman Kamil, Mehmet Ali Paşa’ın evladı gibi oldu..
Beceri ve başarılarından dolayı sürekli rütbe atlıyordu.
Otuzlu yaşlara gelince artık Albay rütbesine yükselmişti ve bir gün Paşa Kamili yanına çağırdı:
“Zeynep ile birbirinize yakışıyorsunuz, kızımı seninle nikahlıyorum” dedi.
Yusuf Kamil, sevinçten bayılacak gibi oldu, gitti müstakbel babasının ellerini öptü.
Günler sonra Hidiv Sarayı’nda unutulmayacak dillere destan bir düğün yapıldı ve Prenses Zeynep yoksul delikanlı Kamil’le nikahlandı.
Hayat böyle birşey işte, bu aşka saygı duymayanlar, o yoksul genci aşağılayanlar, sarayda bu evliliğe karşı çıkanlar oldu.
Öyle ya kim oluyor da bu Kamil denen sıradan bir halk çocuğu, Kavalalı ailesinden kız alıyordu! Nikah öylesine tepki almıştı ki, sarayın huzuru kaçmıştı.
Mehmet Ali Paşa ortalık yatışsın diye Kamil’i kısa süreliğine İstanbul’a gönderdi..
Bu sırada takvimler 1845 yılını gösteriyordu, İstanbul’da Sultan Abdülmecid kızı Adile Sultan’ı evlendiriyordu.
Mehmet Ali Paşa adına düğüne katılan Yusuf Kamil bizzat sultana Mehmet Ali Paşa’nın tebriklerini ve hediyelerini sunacaktı. İşte bu seremoni ile sultan ile aralarında sıcak bir dostluk oluştu. Abdülmecid onu Mir-i Miran’lık (Beylerbeyi) rütbesine yükseltti.
Yusuf Kamil Mısır’a geri döndüğünde bütün kayınbiraderleri ile Mısır’ın ileri gelen eşraf ve devlet erkanı kendisine cephe almıştı.
Bu kin, nefret, küçümseme sonucu bir süre sonra Kamil ile Zeynep’in mutlu hayatı kabusa dönüştü…
Önce Mehmet Ali Paşa, ardından yerine geçen oğlu İbrahim Paşa öldü.
Mısır’ın yeni Valisi Abbas Paşa, Kamil’e diş bileyenlerin başında geliyordu.. Koltuğa oturur oturmaz Kamil’e “Boşanacaksın” dediler..
Direnince Asvan’a (Mısırda bir şehir) sürgüne gönderdiler.
Orada çok hastalandı, doktor istedi vermediler.
“Ya boşanacaksın, ya zindanı boylayacaksın” dediler. Yusuf Kamil ile Prenses Zeynep’in aşkı, herşeyinin üstündeydi.
Zindanı boylayacakken, Prenses Zeynep’in gönderdiği hediyenin içinden bir terlik çıktı.
Prenses Zeynep tarafından yazılmış terliğin astarının altında bir aşk mektubu buldu.
“Hastasın, zindana girme, seni ömrümün sonuna kadar bekleyeceğim” diye yazıyordu bulduğu mektupta.
Kamil bu satırları okuduktan sonra gönül rahatlığıyla ve hiç tereddüt etmeden kendisine zorla uzatılan boşanma belgesini imzaladı.
Zaman su gibi aktı. Kamil’in sürgündeki üç ayı dolmuştu.
Bir yolunu buldu ve Sultan Abdülmecid’i durumundan haberdar etti.
Duyduklarına çok sinirlenen Sultan Abdülmecid, Derhal Mısır Valisi Abbas Paşa’ya sert bir ferman gönderdi.
“Bizzat kendin Asvan’a gidip, Yusuf Kamil’i sağ salim buraya getireceksin!” Ferman padişahındı. Bu ferman üzerine Kamil İstanbul’a dönmüştü, şimdi iş prenses Zeynep’i getirmeye kalmıştı.
Yine bir yolunu buldu ve derdini Sultan'a açtı. Abdülmecid, Abbas Paşa’ya yeni bir ferman yolladı.
“Tez elden Züheyla Zeynep Hanım'ı İstanbul’a gönder”
Ferman Padişahındı ve Abbas Paşa hiç bekletmeden Prenses Zeynep’i de İstanbula gönderdi.
Yıllar sonra Kamil ile Zeynep nihayet birbirine kavuşmuştu.
Eski evlilere ikinci kez nikah kıyıldı.
Damadın şahidi Sadrazam Reşit Paşa, gelinin şahidi ise Şeyhülislam Arif Hikmet Bey oldu. Üsküdar’da bir yalıya yerleştiler. Zeynep, kocasına kavuşmanın mutluluğuna tutunmuş, iyiliklerini de artırmıştı.
Bu muhteşem ikili nerede bir şeye ihtiyaç var, koşuyorlardı.
Tüm bu iyiliklerin ve aşklarının arasında yaş aldılar, fakat hiç çocukları olmadı.
Ama onlar buna üzülmek yerine, birçok yetime ana baba oldular.
Bir değil bir sürü evlatları vardı onların.
Sonraları, Üsküdar Nuhkuyusu’nda bir arsa aldılar ve 100 yataklı bir hastane kurdular. Hastalar burada ücretsiz bir şekilde şifalarını buldu.
Bu Aşk, Mısır’da doğan, tarihin sevgi bahçesinde yeşeren ve İstanbul’da ölümsüzleşen bir aşktır. “Zeynep-Kamil Aşkı” 19’ncu yüzyılın Ferhat İle Şirin’idir ve anlattığım bu aşk hikayesi efsane değil, tamamen gerçektir.
Bugün kendi adını alan yerde Zeynep Kamil Hastanesi hizmetine hala devam etmektedir. Bugüne kadar 1,5 milyona yakın doğumun gerçekleştiği Zeynep Kamil Çocuk, Doğum Hastanesi’nde dünyaya gözlerini açan, Barış Manço, Bülent Ersoy, Burcu Esmersoy, Zara, Nadide Sultan ve Murathan Mungan gibi ünlüleri de sayabiliriz.
İşte böyle değerli okurlarım, bugünde köşemin sonuna geldim, bu aşka hitaben bir Nazım şiiri bırakıyorum.
“Benim aklım fikrim sende,
Senin gelişinde,
Seni ne zaman göreceğimde,
Seni nasıl göreceğim de
Beni görür görmez ne diyeceğimde.
NAZIM HİKMET”
Gelecek yazım da buluşmak üzere
Hoşçakalın, Hoş kalın.
ESRA SONGÜLER
HABER CADDESİ EDİTÖRÜ
Yorum Yazın