İstanbul sabahları hâlâ vapur dumanı ve simit kokar mı bilmiyorum,ama eminim bir yerlerde hâlâ biri, ince belli bardakta çayını yudumlayarak, olup biteni anlamlandırmaya çalışıyordur. Çünkü bu ülkede en derin devrimler, sokak aralarında sessizce olur. Ne pankart asılır, ne megafonla bağırılır, değişim, bakışlarda başlar, kelimelere yavaş yavaş bulaşır.
Geçtiğimiz aylarda yaşananlara baktığımızda, Türkiye’nin gündemi yine kalabalık, karmaşık ve renkli, ekonomiden siyasete, sanattan teknolojiye kadar uzanan geniş bir yelpazede herkesin bir fikri, bir şikâyeti, bir ümidi var,ama tüm bu gürültünün ortasında dikkat çeken şey şu; İnsanlar daha fazla sormaya başladı. “Neden?” sorusu yeniden revaçta. “Gerçekten böyle mi olmalı?” sorusu da öyle.
Belki de bu, yeni bir uyanışın işareti. Sessiz, ama derin,tepeden inme değil, kökten gelen. Herkesin kendi hayatında küçük devrimler yaptığı bir süreç bu,kimisi tüketim alışkanlıklarını değiştiriyor, kimisi doğaya dönüyor,kimisi çocuğunu farklı bir şekilde büyütmeyi seçiyor, kimisi siyaseti ilk defa bu kadar yakından takip ediyor,kimisi de sadece susuyor ve gözlemliyor. Bazen en büyük değişim, konuşmakta değil, dinlemektedir.
Türkiye uzun zamandır “olağanüstü” koşullara alışık bir ülke.Bu yüzden belki de “olağan” olanı yeniden keşfetmek en radikal adım,mesela bir gün boyunca haber izlememek.Ya da sadece yürümek, kafanı kaldırıp gökyüzüne bakmak, komşuna selam vermek, unutulmuş basitlikleri hatırlamak… İşte bu, gerçek bir politik duruş olabilir.
Belki de ihtiyacımız olan şey, çay gibi demlenen bir değişimdir, aceleye gelmeyen, zaman isteyen, ama sonunda damakta iz bırakan bir dönüşüm,çünkü bu toprakların hikâyesi, hep böyle yazıldı zaten, gürültüyle değil, sabırla.!
Şimdi o çaydan bir yudum alın,ve düşünün; Hangi sessiz devrim sizin için çoktan başladı bile?
SELMA ADIGÜZEL
GAZETECİ - YAZAR
Yorum Yazın