Hayat bazen tam da ortasından yakalar bizi. Yoğun bir iş gününün telaşı, trafikte sıkışmış bir akşam, alışveriş merkezinin kalabalığı ya da evde sessiz bir pazar… O anda bir şarkı başlar. Belki bir radyodan, belki bir mağazadan, belki de telefonda rastgele açılmış bir listeden. Ve biz, bulunduğumuz mekânda kalır gibi görünsek de ruhumuz çoktan yola çıkmıştır bile. Bir anda, yıllar önce unuttuğumuzu sandığımız bir sahnenin tam ortasında buluruz kendimizi. Bir yaz akşamına, bir okul koridoruna, bir ilk gençlik heyecanına ya da belki artık hayatta olmayan biriyle paylaştığımız kısa ama unutulmaz bir ana geri döneriz.
Peki bir şarkı bize bunu nasıl yapar? Biz neden böylesine kolayca geçmişe savruluruz?
Aslında müziğin gücü, insanın gizli yaralarına, saklı gülüşlerine ve derin anılarına dokunabilme yeteneğinden gelir. Çünkü müzik, sadece duymakla ilgili değildir; hissetmekle ilgilidir. Bilimsel olarak, bir melodinin beynimizde hafıza merkezlerini ve duygusal bölgeleri aynı anda harekete geçirdiğini biliyoruz. Ama bunun ötesinde, müzik kalbin sakladığı hikâyelerin kapısını aralayan bir anahtar gibidir. Biz o anahtarla kimi zaman sevincin kapısını açarız, kimi zaman özlemin.
Bir şarkı, bize iyi geldiği için değil, bizi biz yaptığımız için değerlidir. Gençlik yıllarımızda, hayatın daha hafif, daha cesur, daha hızlı aktığı dönemlerde duyduğumuz şarkılar; ilk acılarımızı, ilk sevinçlerimizi, ilk büyük hayallerimizi taşır. O şarkılar, zamanın içindeki küçük duraklardır. Ne kadar uzaklaşsak da oraya döndüğümüzde bizi tanıyan, bizi bekleyen bir yüz gibidir. İşte bu yüzden, yıllar sonra bile aynı şarkıyı duyduğumuzda içimiz titrer. Çünkü melodi yeniden çalarken, geçmişte bıraktığımız genç hâlimiz bir anlığına yanımıza gelir.
Bazı şarkılar iyileştirir, bazıları kanatır. Kimi melodiler, uzun zamandır unuttuğumuzu düşündüğümüz bir acıyı gün yüzüne çıkarır. Kimi sözler, içimizdeki bir yarayı sanki yeni açılmış kadar taze hissettirir. Kaçtığımız şarkılar vardır; çünkü onlarla yüzleşmek, içimizde tekrar kapattığımız kapıları açmak demektir. Birinin sesi, bir şarkının introsu, bir nakarat… Ve kalp yeniden o ilk kırılma ânına döner. Bu yüzden müzik, duyguların en dürüst arşividir. Unutmak istesek de saklar, saklamak istesek de hatırlatır.
Aynı şekilde kimi şarkılar da bize güven verir. Çünkü içlerinde sığındığımız hatıralar vardır. Çocukluk kokar, yaz akşamları gibi serin ve sıcak bir duyguyu aynı anda taşır. Bizi “iyi olduğumuz” dönemlere götürür. Bir şarkı çaldığında “iyi ki yaşamışım” dedirten o yumuşak tebessüm bundandır. Müzik sadece geçmişi hatırlatmaz; geçmişle barıştırır.
Aslında bir şarkı bizi zamanda geri götürmez; o şarkının içinde bir zamanlar gerçekten yaşadığımız bir duyguya temas eder. İnsan, hafızasında yer etmeyen şeyleri unutabilir ama duygusunu asla unutmuyor. Müzik, duyguların saklı olduğu o çekmeceyi açıyor. Biz de içinden bazen bir fotoğraf, bazen bir gülüş, bazen bir sitem, bazen bir umut alıyoruz. Ne çıkacağını bilmediğimiz o an, müziğin bize yaptığı en büyük sürprizdir.
Ve belki de işin en güzel yanı şu: Bir şarkı bizi geçmişe götürürken aslında bugünü de daha anlamlı kılar. Çünkü kim olduğumuzu, nereden geldiğimizi, nasıl büyüdüğümüzü hatırlatır. İnsan geçmişini ne kadar tanırsa, bugününü o kadar sağlam basar. Bu yüzden müzik, yalnızca bir eşlikçi değil, aynı zamanda bir yol arkadaşıdır.
Sonunda anlarız ki bir şarkının bizi geçmişe götürmesi, bir tür sihir değildir. O duygu, o anı, o insan, o melodi zaten içimizde yaşamaya devam eder. Şarkı sadece kapıyı açar. Biz de o kapıdan içeri girer, bir anlığına eski hâlimizle buluşur, sonra yeniden bugüne döneriz.
Ve içten içe biliriz:
Her insanın bir şarkıda saklı bir hikâyesi vardır. Bir şarkı çalar, hikâye yeniden başlar.
Başka bir yazımda buluşmak üzere hoşçakalın
SABİHA ÜNAL
YAZAR


























Yorum Yazın