Bazen bir ülkenin en gürültülü dönemleri, aynı zamanda en çok sessiz kalındığı anlardır,Türkiye, bugün tam da böyle bir çelişkinin ortasında,her şeyin söylendiği ama kimsenin tam olarak duymadığı bir dönemdeyiz,sokakta, okulda, kahvehanede, sosyal medyada kelimeler uçuşuyor; ama gerçek sorular, gölgelerde kalıyor.
Ekonomik göstergeler tartışılıyor. Kimi tabloyu iyimser okuyor, kimi karamsar, market raflarındaki etiketler sessiz bir seçim yapmamızı istiyor; Vazgeçmek ya da alışmak,gençler yeni bir hayatı yurt dışında ararken, yaşlılar "biz neler gördük" diyerek geçmişin tozunu üflüyor,şehirler büyüyor, ama yalnızlık da büyüyor.
Ve tüm bu tablonun ortasında, insanlar artık "ne söylediğin" kadar "nasıl söylediğinle" yargılanıyor, çünkü fikirler, giderek kimliklere yapıştırılıyor oysa bu toprakların en kadim geleneği, çok seslilikti, aynı sofraya farklı fikirlerin oturabildiği zamanları hatırlamak, nostalji değil; bir ihtiyaç artık.
Bir şey dikkat çekiyor; Halk, yönetilmeye değil, dinlenmeye ihtiyaç duyuyor, çünkü yönlendirilmekten yorgun, çünkü yön duygusunu kaybetmiş hissediyor, her krizin ortasında yeniden kendi pusulasını bulmaya çalışıyor, sıradan bir esnafın "Bir şeyler değişmeli ama ne, bilmiyorum" cümlesi, aslında bir ülkenin iç sesi olabilir mi?
Bu yazı bir taraf tutmaz; çünkü gerçek değişim, taraf seçmekle değil, yön tayin etmekle başlar, bu yazı ne alkışlar, ne de yargılar; sadece hatırlatır; Sessizlik bazen soruların çığlığıdır, ve en sağlıklı toplumlar, bu çığlıkları bastıranlar değil, duymayı göze alanlardır.
Şimdi bir adım geri çekilip dinleme zamanı, çünkü kalabalıkların ortasında bile, gerçeği bazen en çok yalnızlar fısıldar..!
SELMA ADIGÜZEL
GAZETECİ - YAZAR
Yorum Yazın