Son zamanlarda parıltının gölgesinde yaşanan bir düşüş, hepimize sessiz bir soru bıraktı: Ne kadarına inanıyoruz gördüğümüz hayatların?
Bir dönem sosyal medyada sıkça karşımıza çıkan, gösterişli yaşam tarzıyla adeta bir peri masalını andıran görüntüler vardı, göz alıcı arabalar, lüks sofralar, kalabalık kutlamalar, etiketli kıyafetler...!Her şey kusursuz görünüyordu, ama o ışıkların ardında ne olduğunu kimse merak etmedi ya da merak ettiyse bile, sormaya cesaret edemedi.
Oysa şimdi, tüm o şaşaalı anlatıların yerini sessiz ve gri bir gerçeklik aldı, dışarıdan özenilen o hayatın içi, aslında kırılgan duvarlarla örülmüş, ve o duvarlar birer birer yıkılırken, yalnızca bir çift göz değil, bir topluluğun hayalleri de dağılıyor.
Bu yaşananlar, sadece bir olayın hikâyesi değil bu, hepimizin aynaya bakması gereken bir çağrıdır, çünkü bizler, artık görüntünün içeriğe üstün geldiği bir çağın içindeyiz.!Ne kadar parlıyorsa o kadar kıymetli, ne kadar gösteriliyorsa o kadar gerçek sayılıyor, ama bu bir yanılgı, parıltı, hakikatin üstünü örtebilir; fakat sonsuza dek saklayamaz.
Şimdi suskunluk hâkim, o göz alıcı pozların yerini düşük başlar, sessiz ifadeler aldı, ve belki de en çok bu sessizlik düşündürücü, çünkü insan, en çok sustuğunda anlatır gerçeği.
Bu olay bize şunu öğretti: Lüks ve gösteriş, içsel güvencenin yerini tutmaz, sahici olmak, sessiz ama derin bir duruştur, ve gerçek değer, ancak zamanla anlaşılır.
Belki de artık yeni bir bakış geliştirmeliyiz, gördüklerimizin ötesini merak etmeyi, duyduklarımızı sorgulamayı, kalabalıklardan değil sadelikten yana olmayı öğrenmeliyiz.
Çünkü her ışık aydınlatmaz; bazıları sadece göz kamaştırır.
SELMA ADIGÜZEL
GAZETECİ - YAZAR
Yorum Yazın