Hayatın içinde her insanın görünmez bir korkusu vardır. Kimisi bunu yüksek sesle dile getirir, kimisi sessizce taşır; kimisi farkındadır, kimisi farkında bile olmadan yaşar. Ama neredeyse hepimizin kalbinde aynı soru çınlar: Gerçekte neyi daha çok korkuyoruz? Başarısız olmayı mı, yoksa sıradan olmayı mı? Bu soruya vereceğimiz cevap, karakterimizi, seçimlerimizi, hatta hayallerimizin sınırlarını bile belirler. Çünkü her iki korku da farklı bir ağırlık taşır: Biri dış dünyanın gözüne, diğeri iç dünyanın sesine dayanır.
Başarısızlık korkusu herkesin tanıdığı bir histir. Kaybetmekten, mahcup olmaktan, eleştirilmekten, hedefe ulaşamamaktan, başkalarının gözünde “başarısız” görünmekten duyulan endişe… Çoğu bireyin attığı adımların yönünü belirleyen görünmez bir ip gibi her hareketi kontrol eder. Bu korku, çoğu kez insanı yerinde tutar. Denemekten alıkoyar. Plan yapar ama adım atmaz. İçinden taşan cesareti bastırır. Çünkü zihnimiz sürekli “Ya olmazsa?” diye fısıldar. Toplum da bu fısıltıyı büyütür. Başarısız olanı eleştirir, başarılı olanı alkışlar. Hata yapmayı ayıplayan bir kültür içinde büyürüz. Oysa ilerlemenin en güçlü öğretmeni hatadır; ama bunu kabullenmek yerine başarısızlıktan kaçmayı öğreniriz.
Ne acıdır ki çoğu insan, başarısız olmaktan değil, denememekten yorulur farkında olmadan.
Sıradan olma korkusu ise çok daha derinlerde saklanan bir duygudur. Çünkü insanın içindeki “benzersiz olma” arzusuna çarpar. Hepimiz, bir şekilde farklı olmak, bir iz bırakmak, kendi hikâyemizin bir anlam ifade etmesini isteriz. Sıradan olmak, bazen görünmez olmak gibi gelir. Bazen unutulmak… Bazen hayatın akışına kapılıp kendi potansiyelini kullanamamak… Bu yüzden insanlar çoğu zaman başarıyı değil, fark edilme ihtiyacını kovalar. Kimi kariyer basamaklarını hızla tırmanmak ister, kimi sosyal medyada görünür olmanın yollarını arar. Herkes kendi çapında bir “özel olma” arayışının içinde.
Fakat burada asıl soru şudur:
Gerçekten farklı olmak için mi çabalıyoruz, yoksa sıradan görünmekten mi korkuyoruz?
Bu ikisi birbirine o kadar karışır ki, sonunda hangisi için mücadele ettiğimizi bile unuturuz.
Başarısızlık korkusu genellikle dışarıya dönük bir korkudur:
Başkaları ne der? Ne düşünürler? Rezil olur muyum?
Sıradanlık korkusu ise içsel bir korkudur:
Ben kimim? Ben bir iz bırakabilecek miyim? Bu hayatı dolu dolu yaşayabilecek miyim?
Bazen başarı hikâyelerinin ardında sıradan görünme korkusu yatar. Çünkü insan, varlığının fark edilmesini ister. Kendini gerçekleştirme arzusu, belki de insanlığın en dürüst dürtüsüdür. Ama sıradan olmaktan kaçarken çoğu insan kendine ait olmayan bir hayatın içine sıkışır. Başarı isteği gerçekten içten mi geliyor, yoksa başkalarının alkışını kaybetme korkusundan mı? İşte en zor cevap burada saklıdır.
Belki de en büyük yanılgı, sıradanlığın kötü bir şey olduğuna inanmak. Oysa sıradan olmak, değersiz olmak demek değildir.
Sıradan olmak, bir insanın sıradan bir sevgi, sıradan bir huzur, sıradan bir yaşamla mutlu olamayacağı anlamına gelmez.
Bazı mutluluklar tam da sıradanlığın içinde gizlidir:
Bir kahve kokusunda,
Bir sabah uyanışında,
Sevilen bir sesin güvende hissettiren tonunda,
Bir ağacın gölgesinde durup nefes almada…
Sıradanlık, küçümsenecek bir şey değildir.
Ama aynı anda şunu da kabul etmeliyiz:
Kendini gerçekleştirmeden yaşamak da insanı içten içe tüketir. Yani mesele sıradan olmak ya da olmamak değildir; mesele, ne istediğini bilmeden sıradanlığın içine savrulmak ya da yanlış başarıların peşinden koşmaktır.
Belki de gerçek korku ne başarısızlık, ne de sıradanlık… Belki de asıl korkmamız gereken şey kendi hikâyemizi yaşamamak. Toplumun çizdiği yollarda yürümek, başkalarının başarı ölçülerini benimsemek, kendi sesimizi başkalarının gürültüsü içinde kaybetmek… İşte asıl tehlike budur.
Bir insan sıradan olabilir, bu çok doğal.
Bir insan başarısız olabilir, bu çok insanî.
Ama bir insan kendi potansiyelini hiç denememişse, işte o zaman hayatın en büyük pişmanlığı doğar. Çünkü başarısızlık geçer, sıradanlık kabul edilir, ama yarım kalmış bir hayatın yükü hiç hafiflemez.
Son Söz
Başarısızlıktan korkanlar adım atamaz.
Sıradan olmaktan korkanlar kendilerine ağır yükler bindirir. Ama her iki korkunun da ötesine geçebilenler, kendine ait bir yaşam kurar. Hayatta en değerli olan, alkışların sesi değil; insanın içinden yükselen kendi sesidir.
Ne başkalarının beklentileri, ne başkalarının başarısı, ne de başkalarının standartları…
Önemli olan tek şey şudur:
Kendi yolunda yürüyebiliyor musun?
Cevabın evetse, başarısız da olsan, sıradan da görünsen, aslında en büyük başarıya çoktan ulaştın:
Kendi hayatını kendin yaşamaya…
Haftaya Habercaddesinde başka bir konuda buluşmak üzere hoşçakalın
SABİHA ÜNAL
YAZAR


























Yorum Yazın