Bir Çocuk Ebeveynini Öldürdüğünde;
Bir çocuk, annesini ya da babasını öldürdüğünde toplum donakalır.
Çünkü bu, sadece bir cinayet değildir. Bu, insanın en temel bağına indirilen bir darbedir.
Türkiye’yi sarsan son olayda da ilk tepki aynı oldu:
“Nasıl olur?”
“Bir çocuk bunu nasıl yapar?”
Ama bilim bize şunu söylüyor:
Bu tür vakalar nadirdir ama rastlantı değildir.
Çocukların ebeveynlerini öldürmesi, tek bir anın değil; yıllar içinde biriken psikolojik, duygusal ve sosyal yüklerin patlama noktasıdır.
Bu vakaların büyük bölümünde ağır ruhsal sorunlar vardır. Gerçeklik algısının bozulduğu, tehdit duygusunun büyüdüğü, korku ve öfkenin birbirine karıştığı bir iç dünya… Kimi zaman bir ebeveyn, çocuğun zihninde artık “anne” ya da “baba” değil, hayatta kalınması gereken bir tehlike hâline gelir. Tedavi görmemiş psikiyatrik sorunlar, bu kopuşu derinleştirir.
Ama mesele yalnızca akıl sağlığı değildir.
Ev dediğimiz yer, bazen güvenli bir yuva değil; sürekli bastırılan duyguların, korkunun ve sessizliğin biriktiği bir alan olabilir. Fiziksel ya da psikolojik şiddet, aşağılanma, ihmal, kontrol… Bunlar çocuğun içinde yavaş yavaş bir öfke biriktirir. Bu öfke çoğu zaman içe döner, bazen de en yakın hedefe yönelir.
Uyuşturucu ve alkol bu tabloyu daha da karartır.
Madde kullanımı, fren mekanizmasını ortadan kaldırır. Zaten kırılgan olan bir zihin, artık düşünmeden hareket eder. Bir anlık taşkınlık, geri dönüşü olmayan bir sona dönüşür.
Ergenlik dönemi bu riskleri artırır.
Kimlik arayışı, bağımsızlık isteği, baskı altında yaşama hissi… Aşırı otoriter ebeveyn tutumları ve bitmeyen aile içi çatışmalar, gencin iç dünyasında umutsuzluğu derinleştirir. Ekonomik sıkıntılar, sosyal izolasyon ve gelecek kaygısı bu yükü daha da ağırlaştırır.
Bu olaylar bize şunu gösteriyor:
Bu tür cinayetler “bir anda” olmaz.
Görülmeyen, duyulmayan, ciddiye alınmayan sinyallerin sonucudur.
Peki ne yapılabilir?
Toplum olarak en büyük hatamız, ruhsal sorunları hâlâ “ayıp”, “zayıflık” ya da “geçer” diye görmemiz. Oysa erken psikolojik destek, bir kriz büyümeden hayat kurtarabilir. Okullarda, aile hekimliğinde, sosyal hizmetlerde bu sinyaller fark edilebilir.
Aile içi şiddet ve ihmal, özel alan gerekçesiyle görmezden gelinemez. Bu, bir güvenlik meselesidir. Sosyal destek sistemleri, riskli aileleri yalnız bırakmamalıdır.
Madde bağımlılığıyla mücadele, yalnızca cezayla değil; tedavi, rehabilitasyon ve önleyici eğitimle yürütülmelidir.
Devletin görevi sadece olay olduktan sonra müdahale etmek değil; olay olmadan önce koruyucu bir ağ kurmaktır. Ruh sağlığı hizmetlerine erişim, ailelere sosyal destek, gençlere umut ve alternatif sunmak… Bunlar lüks değil, önlemdir.
Çünkü her evin içinde bir sessizlik vardır.
Ama bazı sessizlikler yardım çağrısıdır.
Ve bazen o sessizlik duyulmadığında, geriye sadece bir cenaze ve “keşke” kalır.
Bu yazı bir suçun mazereti değil.
Bu yazı, bir felaketin nasıl önlenebileceğine dair bir hatırlatma.
Çünkü bir çocuğu kaybetmek, bir ebeveyni kaybetmek kadar acıdır.
Ve bazı acılar, zamanında bakılsaydı hiç yaşanmayabilirdi.
Haftaya Haber caddesinde başka bir konuda buluşmak üzere
Hoşça kalın …..
HANIM DEMİRBAŞ
UZMAN PEDAGOG VE
AİLE DANIŞMANI


























Yorum Yazın