Gürültülü bir çağda yaşıyoruz…
Her fikrin bağırarak söylendiği, her duygunun sahneye çıkarıldığı, her anın “görünürlük” için yarıştığı bir çağda. Kalabalıkların sesi yüksek; ekranların sesi yüksek; gündemin sesi yüksek… Peki ya görünmeyenler? Ya sesi çıkmayanlar? Ya kalabalığın içinde kaybolmuş, fakat gerçekte toplumun en büyük kısmını oluşturan sessiz çoğunluk? Sessiz çoğunluk, bazen bir öğretmenin yorgun omuzlarında gizlidir. Bazen bir annenin iç çekişinde, bazen bir gencin gelecek kaygısında, bazen bir işçinin sabaha karşı yola düşüşünde. Onlar bağırmazlar, slogan atmazlar, kameraların önünde görünmek için yarışmazlar. Ama her gün bu ülkenin yükünü omuzlayan, yaşamın ritmini belirleyen, toplumsal hafızanın en güçlü damarını oluşturan onlardır.
Modern dünyanın en ironik tarafı şudur: Ses arttıkça, duyan azalır. Gürültü çoğaldıkça, anlam kaybolur. Herkes bir şey söylemeye çalışırken kimse kimseyi gerçekten dinlemez. İşte böyle bir atmosferde sessiz çoğunluk daha da içine çekilir. Çünkü onlar için söz, kolay harcanacak bir şey değildir. Söylemeden önce düşünürler, düşünmeden konuşmazlar. Sessizlikleri acizlikten değil; bilgelikten…
Geri duruşları korkudan değil; toplumun yükünü omuzlama alışkanlığından…
Kendilerini ifade etmekte zorlandıkları için değil; çoğu zaman onları duymaya niyeti olan kimse olmadığı için sessizdirler.
Her sabah işe yetişmeye çalışan milyonlarca insan… Çocuğunun geleceği için egenin, Karadeniz’in, İç Anadolu’nun herhangi bir kasabasındaki küçük bir evde dua eden bir anne… Sabahın ayazında çay ocağını açan esnaf… Üniversite sınavına hazırlanan ama sesini kimseye duyuramayan bir genç…
Kimse onlara mikrofon uzatmaz, kimse “Bugün nasılsın?” demez. Ama hayatın dengesi onların üzerine kuruludur.
Sessiz çoğunluğun hikâyesi, aslında dayanıklılığın hikâyesidir. Sert rüzgârlara rağmen dimdik duranların… Kendi hayatını kendisi taşıyanların… Şikâyet etmeden ilerleyenlerin… Birilerinin sesini yükseltmesi için değil, düzeni ayakta tutmak için çabalayanların hikâyesi… Onlar, toplumun görünmeyen omurgasıdır.
Toplumun en büyük yanılgısı, sessizliği zayıflık sanmaktır. Oysa sessiz çoğunluğun sabrı tükenirse, gidişat bir günde değişebilir.
Tarihte de böyle olmuştur. Değişimi başlatan çoğu zaman bağıran azınlık değil, sabrı tükenen sessiz kalabalıktır. Çünkü o kalabalık harekete geçtiğinde dalga büyür, yön değişir, dengeler yeniden kurulur.
Fakat yine de sessiz çoğunluk patlama noktası aramaz; onların arzusu kavgadan değil, huzurdan yanadır. Ses çıkarmamaları, umursamadıkları anlamına gelmez. Hatta tam tersidir:
En çok umursayanlar, en az konuşanlardır.
Sessiz çoğunluğun söyleyecek sözü yok değildir. Aksine çok sözleri vardır, fakat duyulmadığını hissettikleri için susarlar. Çoğu zaman haklı olsalar da tartışmaya girmezler. Çünkü bilirler ki kimsenin kimseyi gerçekten anlamaya niyeti yok. Gürültünün içinde söylenen doğru bile yankısız kalır.
Onların hikâyesi bir nevi iç sesin dış ses tarafından bastırılmasıdır. İçinde biriken duyguları, gözlerinin kenarındaki çizgilerden okumak mümkündür. Yorgunlukları sessizdir, umutları sessizdir, hayal kırıklıkları bile sessizdir. Ama bu sessizlik, derin bir olgunluğun da göstergesidir. Dünyanın gidişatını değiştiren gerçek güç, çoğu zaman ses çıkarmayanların elindedir. Çünkü onlar, kriz anında paniklemez, düşünmeden hareket etmez, yıkıcı değil, yapıcıdır. Onlar gidince şehirler boşalır, sokaklar anlamını yitirir, düzen çöker. Sessizler giderse sesliler de anlamını kaybeder. Çünkü düzeni ve dengeyi sağlayan, görünmez emektir.
Sessiz çoğunluğun hikâyesi bize şunu hatırlatır:
Bir toplumun gerçek nabzı, en çok konuşanların değil, en az konuşanların kalbinde atar.
Son Söz
Bugün her şey çok hızlı akıyor, herkes çok konuşuyor, herkes çok iddialı… Fakat belki de asıl değerli olan, ses patlamasının ortasında kendi öz sesini koruyabilmek, boş gürültüye teslim olmamak, kendi içindeki sükûneti muhafaza etmek… Sessiz çoğunluğun hikâyesi, aslında hepimizin içinde saklı olan o derin, sade, güçlü tarafın hikâyesidir.
Ve belki de bu hikâyeyi yeniden duymaya en çok bugün ihtiyacımız var.
Haftaya başka konuda buluşmak üzere hoşçakalın
SABİHA ÜNAL
YAZAR


























Yorum Yazın