Bir şehirde gecenin dili başkadır. Gündüzün kalabalığında görünmeyen ayrıntılar, gece sokak lambalarının altında kendini gösterir. Sararmış ışık, kaldırım taşlarını okşarken, gölgeler uzar, sesler kısılır. O an, şehir nefesini tutar sanki.
Bir sokak lambasının altında durup etrafa bakarsanız, koca bir hayat panoraması izlersiniz. Yorgun bir işçi, elinde ekmek torbasıyla evine dönerken; üniversiteli bir genç, kulaklığında sevdiği şarkıyla derslerden arta kalan hayallerine dalar. Yaşlı bir amca, bastonunu taşlara vurup adımlarını sayar. Yanından geçen biri, telefonun ışığında yüzünü aydınlatır.
Ama o ışığın altına herkes aynı sebeple uğramaz. Kimisi karanlıktan kaçıp aydınlığa sığınır, kimisi yalnızca yolun bir parçası olduğu için oradadır. Kimisi bilerek yavaşlar, belki bir selam, belki bir bakış, belki de bir karşılaşma umuduyla.
O lambalar, yalnızca yolları değil; anılarımızı, tesadüflerimizi ve çoğu zaman görmezden geldiğimiz hayatları da aydınlatır. Şehrin bu küçük sahneleri, aslında hepimizin ortak hikâye defterine düşen satırlardır.
Bazen düşünüyorum: Gündüz telaşında birbirimizin yanından koşar adım geçerken, belki de birbirimizin hikâyesini fark edebilmek için hepimize biraz “sokak lambası” ışığı gerekiyor.
Ve biz, çoğu zaman fark etmesek de, o sokak lambaları; yalnızca yolları değil, hikâyeleri de aydınlatır.
SABİHA ÜNAL
YAZAR
Yorum Yazın