Yeni yıl geldiğinde takvimler değişir, saatler ilerler, sokaklar bir anlığına kalabalıklaşır. Geri sayımlar yapılır, dilekler tutulur, kadehler kaldırılır. Ama bütün bu görüntünün ardında çok daha sessiz, çok daha derin bir şey yaşanır: İnsan, kendisiyle baş başa kalır. Çünkü yeni yıl, aslında zamanla değil, insanın kendi iç sesiyle yaptığı bir randevudur. Bir yıl daha geçmiştir. Bu cümle kulağa ne kadar basit gelse de içinde koskoca bir hayat barındırır. Yaşanan sevinçler, bastırılan gözyaşları, söylenemeyen sözler, ertelenen hayaller, yarım kalan vedalar… Her yıl, bize fark etmeden bir şeyler öğretir. Bazen sertçe, bazen şefkatle. Yeni yıl işte bu yüzden sadece bir başlangıç değil, aynı zamanda bir yüzleşmedir.
İnsan yeni yıla girerken en çok kendine sorular sorar: Nerede yoruldum? Nerede vazgeçtim? Nerede kendim olmaktan uzaklaştım? Çünkü zamanla insan, başkalarının beklentileriyle yaşarken kendi ihtiyaçlarını ihmal etmeyi öğrenir. Yeni yıl ise bu ihmalleri fark etme cesareti ister. Kendine dönmeyi, kendini dinlemeyi, kendine dürüst olmayı… Hep “temiz bir sayfa” denir. Oysa hiçbir sayfa tertemiz değildir. Önceki yıllardan kalan izler vardır mutlaka. Ama belki de mesele sayfanın temizliği değil, onunla ne yapacağımızdır. Geçmişi inkâr ederek değil, ondan güç alarak yazmaktır önemli olan. Çünkü geçmiş, yük değil; doğru okunduğunda bir pusuladır.
Yeni yıl kararları da bu yüzden çoğu zaman kısa ömürlü olur. Büyük hedefler koyarız ama küçük alışkanlıkları değiştirmeyi unuturuz. Oysa hayat, büyük devrimlerle değil, küçük ama istikrarlı adımlarla değişir. Daha az susmak, daha çok sınır koymak, kendine karşı daha nazik olmak… Belki de yeni yılın gerçek vaatleri bunlardır.
Yeni yıl, umut kelimesini yeniden hatırlatır insana. Umut, her şey yolundayken kolaydır; zor olan, yorgunken umut edebilmektir. Kırılmışken, hayal kırıklığına uğramışken, “bir daha” diyebilmektir. Yeni yıl bu yüzden değerlidir. Çünkü insana, “henüz her şey bitmedi” duygusunu verir. Ve bazen bu duygu, bir insanı ayakta tutmaya yeter.
Bir de kıyas meselesi vardır. Yeni yıl yaklaştıkça sosyal medya daha parlak, daha mutlu, daha kusursuz hayatlarla dolar. İnsan ister istemez kendi hayatını eksik hissetmeye başlar. Oysa herkesin yükü, yarası ve zamanı farklıdır. Yeni yıl, başkalarının takvimine bakarak değil, kendi iç saatimize kulak vererek yaşanmalıdır. Herkesin iyileşme süresi farklıdır; herkesin mutluluğa varma yolu kendine özeldir.
Yeni yıl, affetmek için de bir fırsattır. Başkalarını olduğu kadar kendimizi de affetmek için… Yanlış kararlarımızı, gecikmelerimizi, cesaretsizliklerimizi… İnsan kendini affetmeden ilerleyemez. Çünkü sürekli geçmişte kalan bir zihin, geleceği inşa edemez. Ve belki de yeni yılın en büyük öğretisi şudur: Her şey kontrolümüzde değil ama tepkilerimiz bizim seçimimizdir. Hayat bazen planlarımızı bozabilir, hayallerimizi erteleyebilir, bizi hiç beklemediğimiz yerlere savurabilir. Ama her durumda kim olacağımıza, nasıl duracağımıza biz karar veririz. Yeni yıl, bu farkındalığı hatırlatma zamanıdır.
Yeni yıl; daha çok gülmek, daha az yük taşımak, daha çok gerçek olmak için bir davettir. Mükemmel olmak zorunda değildir. Güçlü görünmek de… Yeter ki samimi olsun. Yeter ki bize ait olsun. Takvim değiştiğinde dünya aynı kalır belki ama biz değişirsek, her şey değişir. Çünkü insanın içi yenilenmeden, hiçbir yıl gerçekten yeni olmaz.
Yeni yılınız; kendinize biraz daha yaklaştığınız, yüklerinizden biraz daha arındığınız, hayatı ertelemek yerine yaşamayı seçtiğiniz bir yıl olsun. Çünkü insan, kendini seçtiği her an, aslında yeniden başlar.
SABİHA ÜNAL
YAZAR


























Yorum Yazın