Bu konuyu defalarca köşeme taşıdım. Taşımaya da devam edeceğim. Birçok Yeşilçam oyuncusuyla röportajlar yaptım. Onların o güzel kalplerini gerçekten çok sevdim. Onlar sinema oyunculuğunu büyük bir aşkla yaptılar. Öyle muhteşem paralar kazanmadılar.
O kahramanlar zamanında beyaz perdenin yıldızlarıydılar. Nice karaktere can verip halkın gönlünde taht kurdular. Sadece oyuncu değil, aynı zamanda bir dönemin ruhunu taşıyan, sinema tarihimize yön veren isimlerdi onlar. Bugün ise sessizliğe gömülmüş, bir kenarda unutulmuş vaziyetteler.
Geçmişte Yeşilçam setlerinin tozunu yutmuş, sıcak yaz günlerinde, zor koşullarda sanat aşkıyla çalışan bu değerli insanlar, şimdilerde yapımcıların radarına dahi giremiyor. Oysa onlar, sahici bir gülümsemeyi, içten bir hüznü, kameraya değil seyircinin kalbine oynayarak aktaran isimlerdi.
Peki, neden yoklar artık? Yeni nesil yapımlarda neden bu ustalara yer verilmiyor?
Bunun birçok nedeni olabilir ama belki de en acısı, sektörün hızlı tüketim düzenine teslim olması. Reyting kaygısı, algoritmalar, dijital çağın hızı… Hepsi bir araya gelince, geçmişin o ağırbaşlı sanat anlayışına yer kalmıyor. Deneyim, geçmişte kalmış bir nostalji öğesi gibi görülüyor. Oysa ki bu insanlar sadece bir dönemi değil, oyunculuğun temel taşlarını temsil ediyor.
Yaptığım röportajlarda, bu ustaların gözlerinde hâlâ o ışığı gördüm. Hepsi kamera karşısına geçmeye, yeniden üretmeye hazır. Sadece bir selam bekliyorlar, bir çağrı, bir vefa… Bugünün yapımcılarına, senaristlerine, yönetmenlerine seslenmek isterim; Bir karakterin derinliğini, bir sahnenin ağırlığını arıyorsanız, kapısını çalacağınız ilk yer geçmiş olmalı. Orada biriktirilmiş bir ömür, yaşanmışlık ve gerçek oyunculuk var.
Yeşilçam sadece bir nostalji değil. O bir kök, bir miras. O mirasa sırt çevirmek, kendi tarihimize ve kimliğimize sırt çevirmek demektir.
Unutmayalım ki, köksüz ağaç meyve vermez.
Habib BABAR
Yorum Yazın