Onunla hastanenin koridorunda karşılaşmıştım, garibim çaresizlik içindeydi, kimse de onunla ilgilenmiyordu, yıllar beni insan sarrafı yapmıştı, insanların içinden geçenleri okur gibiydim. Hasta olan hayat arkadaşına yardım edilmesi için koşuşan kadıncağıza, yardımcı olacaklarına , umursamaz bir tavırla “Anlat Derdini Marko Paşa’ya” der gibiydiler, herkes kendi derdinin peşindeydi.
Hemen hemen hepimiz yaşantımızda en az bir kere de ‘olsa “Anlat Derdini Marko Paşa'ya “ deyimini duymuşuzdur.
Genellikle birinin yakınmasına karşılık söylenen bu söz, aslında basit bir tepkinin ötesinde bir anlama sahip.
Marko Paşa…
Gerçekten dert dinleyen biri miydi? Yoksa bu deyim, zaman içinde farklı bir anlam mı kazandı?
İnanın bende bilmiyordum, ama sizler için araştırdım, gelin bakalım kimmiş bu meşhur Marko Paşa tanıyalım o zaman.
Gerçek adıyla Marko Apostolidis, 1814 yılında Atina’nın Güney doğusunda bulunan Siros Adası’nda Rum bir anne babanın oğlu olarak doğdu. Genç Marko’nun “Marko Paşa” olmasına giden süreç, 1851 yılında Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane’ den hekim olarak mezun olmasıyla başladı .
Marko Paşa ortaya yakın boyda, zarif vücutlu, kuru yüzlü, tatlı bakışlı, daima sevecen tavırlı biriydi , evvelce kırılması sebebi ile bir ayağı kısa olduğundan bastonla yürür ve daima kılıcı belinde bulunurdu. Marko Paşa bir süre
1860’lı yıllarda orduya ilaç tedarik eden kurumda çalıştı.
1861 yılında Sultan Abdülaziz’in doktoru oldu.
1870 yılında Mekteb-i Tıbbiye’nin başına geçti
1876 yılında, Abdülaziz’in şüpheli ölümü hakkında yazılan ve “Bize gösterilen makas, bu yarayı yapabilir” şeklinde ifadenin yer aldığı otopsi raporunu imzalayan 19 hekimden biridir.
Tüm bunların yanı sıra Marko Paşa’nın Türk tarihinde oynadığı önemli bir rolde : Kızılhaç çizgisinde olan bugünkü adıyla Kızılay, ilk ismiyle Hilal-i Ahmer’in kuruluşunda öncü olmuştur.
Yazımın başlığında da demiştim ya “Anlat Derdini Marko Paşa’ya “ diye işte bu ünlü deyim bakın nereden geliyor.
Usta bir doktor olan Marko Paşa, pek çok hastanın sağlığına kavuşmasına sebep olmuş, halk arasında öyle büyük bir ün kazanmış ki, her gün yüzlerce dertli, derman bulmak amacıyla Marko Paşa’nın kapısını çalarmış. Bunca kalabalığın derdine değil derman olmak, dinlemek bile imkansız bir hal alınca, Marko Paşa bu işe kendince bir çözüm yolu bulmuş.
Kapısına gelen hastanın derdini dikkatle dinledikten sonra sorarmış:
“Anladım ama ne?”
Biçare hasta bu manasız soru karşısında herhalde iyi anlatamadım diye düşünür ve bir daha anlatırmış derdini. Fakat Marko Paşa tekrar:
“Anladım ama ne?” diye sorarmış.
Sonunda hasta ne söyleyeceğini, ne yapacağını bilemez, çareyi oradan uzaklaşmakta bulurmuş.
Marko Paşa’ya dert anlatmanın zorluğu, Paşa’nın eski şöhretini çok çabuk unutturmuş.
O günden beri, birisi bir başkasına derdini anlatacak olsa, diğeri de; ne dinlemek, ne de yardımcı olmak istemiyorsa:
“Anlat Derdini Marko Paşa’ya ” der, çıkar işin içinden.
Marko Paşa’nın bu sözü öylesine meşhur olmuştu ki, Neyzen Tevfik, devrin siyasi figür ve olaylarını hicvetmek için yazdığı “Havale” adlı şiirinin dördüncü kıtasında ,
“Tetkik ettim her mesleği, her dini,
Bulamadım gamsız bir tek ferdini.
Anlatmak için Siyonist’e derdimi,
Marko Paşa ile Tur'a bıraktım. “
Diyerek Marko Paşa’dan bahsetmişti.
Tüm bunların yanı sıra Marko Paşa doktorda olsa bir insandı, o da hastalandı , Kuzguncuk’ta oturmasına rağmen, yazları gittiği Burgaz Adası’ndaki yazlığında 70 yaşında vefat ettiğinde takvimler 1888 yılını göstermekteydi… Cenazesi Tıbbiyeliler tarafından Burgaz Adası’ndan alınarak Kuzguncuk Rum Mezarlığı’nda toprağa verildi.
Anılarıyla, anekdotlarıyla bir Marko Paşa da geçti gitti hayatımızdan, ne diyelim… “Anlat Derdini Marko Paşa’ya” diyeceğimde artık Marko Paşa da yok hayatımızda.
Bir başka yazımda buluşmak üzere.
Hoşçakalın, hoş kalın.
ESRA SONGÜLER
HABER CADDESİ EDİTÖRÜ
Yorum Yazın