Atatürk, 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktığında ülkemizi emperyalist işgalden, milletimizi saraydan kurtarmayı amaçlıyordu…
Atatürk, Nutuk’ta;
‘’Samsun’a çıkarken amacının “millet egemenliğine dayanan tam bağımsız yeni bir Türk devleti kurmak” olduğunu açıklıyor.
Temel ilke Türk milletinin onurlu ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır. Bu ancak tam bağımsız olmakla sağlanabilir. Ne denli zengin ve gönenmiş olursa olsun bağımsızlıktan yoksun bir millet uygar insanlık karşısında uşak durumunda kalmaktan öteye gidemez.
Yabancı bir devletin koruyuculuğunu ve kollayıcılığını istemek, insanlık niteliklerinden yoksunluğu, güçsüzlüğü ve beceriksizliği açığa vurmaktan başka bir şey değildir.
Oysa Türk’ün onuru, kendine güveni ve yetenekleri çok yüksek ve büyüktür.
Böyle bir millet tutsak yaşamaktansa yok olsun daha iyidir. Öyleyse, ya istiklal ya ölüm! İşte gerçek kurtuluşu isteyenlerin parolası bu olacaktır.” Düşman işgaline karşı milletin yer yer başlattığı hamlelerin, Atatürk’ün 19 Mayıs 1919 yılında Samsun’a ayak basması ile milletçe yürütülen topyekün organize bir milli mücadele haline dönüştüğünü ‘’Mustafa Kemal Atatürk’ün kumandası ve önderliği altında yapılan İstiklal Savaşımız,19 Mayıs 1919’da atılan adımla başlamış, tarihe milletimizle yazdığı eşsiz bir destanla hedefine ulaşmıştır.
İngiltere koruması istemek
Amerikan koruması istemek
Bölgesel kurtuluş yolları aramak.
Ancak !...
Atatürk, bu kurtuluş yollarından hiçbirini doğru bulmadı. O, milli kurtuluş yolunu seçti!
Bu hedef ‘’Bağımsız Türkiye hedefidir’’. İşte 19 Mayıs böyle önemli bir tarihi dönüm noktasıdır ve bağımsız Türkiye Cumhuriyeti gençliğe emanet edilmiştir.
Bu yıl ki kutlamaların çok daha büyük önem ve mana taşımaktadır, çünkü;
dış mihrakların yıllar önce gerçekleştiremedikleri Sevr’i, şimdi yeniden uygulamaya koyabilmek için seferberlik içinde oldukları aşikar hale gelmiştir…
Tarihsel süreçte, Ortadoğu’nun parçalanmasını hedefleyen Bunsen Raporu (1915) ve Sevr Anlaşması (1920), bölgedeki dengeleri bozmuş; benzer şekilde, Oded Yinon Planı (1982) da İsrail’e komşu ülkeleri bölme amacına hizmet etmiştir…
Kurucu liderimiz Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk'ta Sevr'den bahsederken, 'Türk milletini yüz yıllardır yok etmek için yapılan büyük suikastın son halkasıdır." der.
Sevr'i anlayabilmek için geriye gidip bakmak lazım, ancak o zaman o gün antlaşmaya imza koyanları da daha iyi anlamış oluruz. Aslında tarihi olaylarda sadece aktörlerin adı değişiyor ama sahnelenen proje hep aynıdır. Bugün de aslında büyük devletlerin derdi dünyaya hükmetmektir.
ABD’nin Ortadoğu’ya ilgisi, bir yandan ülkesinde çok etkili olan siyonizmin ve dolayısıyla İsrail devletinin varlığını sürdürmesine ve genişlemesine yardımcı olmak, diğer taraftan ülkesinin ihtiyacını karşılamakta yetersiz kalan petrol ve diğer enerji kaynaklarını bölge ülkelerinden onlara güvenlik garantisi sunarak karşılamak. Ve nihayetinde dünya gücü olarak diğer ülkeler üzerinde ağırlık ve prestijini sürdürmek…
Batılı devletler kendi aralarında Osmanlıyı nasıl parçalayacağına karar veremedi. Sevr'i, İngiliz Amiral Sir Roberck bile, 'Ölüm fermanı' olarak niteliyor.
Bundan da anlaşılacağı gibi Sevr, gerçekten bir ölüm fermanıdır. Türkleri ve Osmanlıyı dünya üzerinden silme projesidir. Osmanlıyı, küçük bir alana sıkıştırarak, bir sömürgeye dönüştürmek amaçlanıyordu. Ordu, maliye, ulaşım yolları İtilaf Devletlerinin kontrolünde olacaktı. Kapitülasyonlar (bir ülkede, yurttaşların zararına olarak, yabancılara verilen ayrıcalık hakları) yeniden gündeme geldi.
Sevr içinde, Doğu ve Güneydoğu'da bir Ermenistan ve Kürdistan devleti kurma projesi de vardı. Aslında bütün bu maddeler, Türklerin, haritadan silinmek istenmesinin somut adımlarıydı.
EMPERYALİSTLERİN VE SÖMÜRGECİLERİN STRATEJİSİ: “BÖL-PARÇALA-YÖNET”
Toplumların içindeki etnik, kültürel, mezhepsel ve dini farklılıkları birbirine karşı kışkırtarak, o toplumun tabi olduğu devleti bölmek tarihte örneklerine sıkça rastladığımız bir emperyalist projedir. Bu, çeşitli devlet, bölge veya millete hükmetmek amacıyla yapılan bir bölme girişimidir…
Böldükten sonra da tarafların içine sızarak onları kendi çıkarına göre yönlendirip yönetmek, ünlü “kontrollü gerilim” stratejisinin temel prensibidir. Bu stratejinin uygulanmasında tarafların hangisi kazanırsa kazansın asıl kazanan, tarafları kontrol edendir…
İşte burada insanları birbirine düşürüp huzuru bozan, sonra da adeta bir ‘kurtarıcı’ gibi gelen emparyel güçlerin temel dış politika prensibi: Böl, parçala, yönet stratejisinin uygulamasına şahit oluyoruz…
Mustafa Kemal Paşa, daha İstanbul'a gelmeden o kurumsal yapıyı ortaya koydu ve adım adım da geliştirdi. Samsun'a çıkışından sonra ülkemizi emperyalist işgalden topyekün milletçe milli mücadeleye dönüştürmüştür.
Bağımsız Türkiye'nin muhafazası ve Yeniden Büyük Türkiye'nin kurulması her şeyden önce gençliğimize milli ve manevi değerlerine yürekten bağlı olarak yetiştirilmesi ile mümkündür."
“Vatan sevgisi imandandır” sözünden hareketle, emperyalist güçlerin vatanımızdan kovulması, milletimizin ve ülkemizin selameti için başlatılan yürüyüşün 106. yıldönümünde milletimizin ve gençlerimizin bayramını kutluyor, aziz vatanımız için canlarını seve seve feda eden tüm şehitlerimizi saygıyla anıyor ve kendilerine Yüce Rabbimiz’den rahmet diliyorum.
AVUKAT ONUR YAĞIŞAN
Yorum Yazın