İkisi de bizim milli içeceğimiz.
Birini sabahın en erken saatinde ocağa koyduğunuz da belki daha yüzünüzü bile yıkamamışızdır ama aklımız o çaydanlıktadır. Kızarmış tereyağlı ekmekle, peyniri , zeytini de unutmayın gözünüzün açılması için çayın demlenmesi şarttır.
Çayın tarihçesine gidince dünyanın boyları küçük ama akılları dev gibi büyük adamlarının ülkesine doğru uzandım.
Tahmin ettiniz değil mi ?
ÇİN
Birkaç gündür Netflix de Çin dizilerine merak sardım tabi ki günümüzün Çin’i değil , İmparatorluk dönemi.
İmparatorların, İmparatoriçelerin , Baş danışmanlarının, Cariyelerin ve Nedimelerin alına salına gezdikleri sarayların perdeden, halıya, vazodan, ipeklerle işlenmiş tablolarına ve eşine ender rastlanır porselenlerine hayran oldum. Minicik kulpsuz fincanlar, onların neredeyse günün her saatinde çay içtikleri kaseler. Cam bardak belli ki bize mahsus hele ince bellisi aynı benim gibi, şeffaf, içi dışı bir ama bir o kadar da kırılgan kendime atıfta bulunmazsam çatlarım.
Çayı ilk bulan kişi Çin’in ilk İmparatoru olan Shen Yung’tur (M.Ö III.YY)
Sıcak suya düşen çay bitkisinin yaprağıyla çayın tadını keşfediyor, bizler de bu keşif sayesinde çayı milli içeceğimiz yaptık. Osmanlı da çayı Uzakdoğu’dan tohumlarını ve fidanlarını getirten Padişah II. Abdülhamit’tir. Çay ekimini Bursa ya yaptırsa da iklim şartları ve ekolojik nedenlerden dolayı başarılı olamıyor, 1924 de Zihni Derin adlı Ziraat Mühendisimiz Rize de bu ekimi yaptırarak güzel bir sonuç alıyor, bu da demek oluyor ki, Çay bize Cumhuriyetle geliyor.
Çin ve Hollanda
Birinin porselenlerine , ipeklerine hayranım, Hollanda ise ikinci vatanım çünkü kızım ve torunlarım orada yaşıyor, (Yine annelik duygularım depreşti)
Hollandalılar XVII.YY’da deniz yoluyla Avrupa’ya çayı lüks tüketim malı olarak ihraç etmişler. Çinlilere ve Hollandalılara teşekkür edelim , onların sayesinde biz çayı milli içeceğimiz yaptık. Çay bütün dünyada sudan sonra içilen en yaygın içecektir. Hani şu İngilizlerin saat beşte içtikleri çay var ya sütlü ya da sade işte benim kayınvalidem de her gün saat tam beşte çayını demler, mutlaka dolabında olan kek ya da bir dilim pastayla o çayı iki bardak içerdi, soyunda İngiliz kanı mı vardı acaba ?
Çaydanlık, çay, çay bardağı, çay kaşığı ve çaya atılan şeker her evin, her işyerinin olmazsa olmazıdır. Hatta her genç kızın çeyizine çaydanlık bir değil iki tane alınır ki biri yanarsa ya da çok misafir gelirse yedekte durması için. Ben hiç çaydanlık yakmadım çünkü bizim evde çay yalnızca pazar günleri ya da misafir geldiğinde demlenir. Benim kahvaltı adetim yoktur, eşim de hep işyerinde işçileriyle yer içer. Çaydanlık yakmadım ama çok yemek yaktım.
Çay bardağı benim için önemlidir küçük boy ve sade bir cam ama dedim ya ince bel tercihimdir. Dünyanın en ince ,en nadide porseleni de olsa o çayı çok zor içerim .
Çay insan hayatında heryerde sabahtan başlayıp neredeyse gece yatana kadar oturmanızda , ayakta olmanızda, yolda, komşuya geçerken, elinizde tabağı olmasa da çay bardağınızla , hastaneden, işçi atölyelerine , bankalardan, öğretmen odalarına , denizde , havada, karada. Restoranlardan çay bahçelerine ya da çay ocaklarına kadar her yerde içilen bir içecek .
Sıcacık ve tavşan kanı renginde bu benzetmeyi de hiç sevmem ama yazmadan da geçmeyeyim.
KAHVE
Şükran Ay mı söylüyordu?
“Bir fincan kahve olsam
Kırk yıl hatırım vardı?”
Bence var , kahvenin tadı değil , onu kiminle içtiğiniz çok önemli , çayı herkesle içersiniz ama kahveyi biriyle içmek çok daha özeldir, çayı bardak bardak akşama kadar içeriniz de kahve en fazla iki fincan hadi üç olsun diyelim.
Bir arkadaşınızı davet ederken ya da onun davetine giderken , “Müsaitsen birlikte bir kahve içelim mi?” sözü ne kadar içten ve güzeldir. Yanında bir parça lokum ve ille de bir bardak suyla sunum tepsisinde gelişi, hele o suyun içine bir minik gül goncası attığınızda sohbetin ana teması oluverir.
Dibine telvesi oturmuş , bol köpüklü kahveyi sabah kahvaltısından sonra bizim elimizden içmeyi babacığım ne kadar çok severdi. Benim öyle bir keyfim de yok, davet ederim , davete icabet ederim ama kendime özel kahve pişirmem, çay demlemem amaaaan şimdi diyeceksiniz “Sen de ot gibi yaşıyorsun” diye , alıştırmamışım kendimi ne yapayım her ikisini de yapmak için insan ararım.
Kahve dostlukları daha da güzelleştirilmiş, sabah erken içtiğiniz de zindelik sağlar, enerji verirmiş.
Kız isteme, söz kesme adetimiz var ya önden kahveler içilir, sonra kız isteme faslına geçilir işte orada çayın pabucu dama atılır, şimdi genç kızlarımız işi şımarıklığa getirdi damadın kahvesinin içine tuz , ya da biber koyup içirmek istiyorlar, hiç kusura bakmayın ben bu işlemi sevmiyorum.
Neymiş efendim tuzlu biberli kahveyi içerse, “geçinmeye gönlüm var” demekmiş.
Uydurukçular uydurun bakalım, geçim dediğin şey ömür boyu birlikte sevgi, saygı, hoşgörü, fedakarlık, hastalıkta ve sağlıkta, varlıkta ve yoklukta gösterilen vefadır bunu tuzlu kahve belirlemez, sizin davranış biçiminiz belirler.
Hadi kahve içmeye devam edelim;
Kahvenin ana vatanı Yemen diye biliyorum . Öncelikle İstanbul’a Osmanlı’nın Yemen Valisi Özdemir Bey tarafından getirilmiş.
Çay ise: çay ağacından yaprak yaprak toplanıp kurutulur.
Kahve ise: kahve ağacından çekirdekler halinde toplanıp kavrulur , özel kahve değirmenlerinde çekilerek toz haline getirilir , sonrasında cezvelerde köpüğünü kaybetmeden kısık ateşte karıştırılarak ağır ağır pişirililir ve fincanlarla servis edilir.
Çay güzeli var mı bilmem ama özel giysili Kahveci güzelleri vardır, şimdilerde hanımlar arası rekabet var tanesi on binlerce lira olan fincanlarda kahve nasıl içiliyor, hiç de merakım yok, yakınımın hatırası olursa mutluluk duyduğum bir fincan olur.
Kahve zenginliğin simgesiymiş belki de o yüzden kilo kilo değil de gram gram alınıyor, kahvesi biten ev çoktur ama çay mutlaka demirbaştır. Ayrıca bir dip not olarak düzenli kahve içmek kanser riskini azaltır.
Hepinize Yemen’den gelen bereketli ,ferahlıkla, güzel sohbetlerle içilen kahve saatleri diliyorum. Kimbilir belki bir gün birlikte de içmemiz kısmet olur.
Haftaya belki Şarap ve Rakı dünyasına dalış yaparız. hepinize sevgilerimi gönderiyorum .
Hoş kalın , hoşluklarla kalın
FATOŞ ACAR
GAZETECİ - YAZAR
Ah Fatos ,Cesme de ictigimiz ve doyulmaz sohbetinle renklenen gunlerimizi ozledim .Cay ve kahveyle ilgili yazdiklarina tesekkurler . Sayende bilgilendim .Son sozum biliyorsun kahve kahve kahve ! Cay bana cok uzak ..
samim
16-04-2025 03:49