“Henüz çok küçüktüm, hayal meyal hatırlıyor olabilirim, rahmetli babam bizi birgün Beyoğlu’nda Zati Sungur’u izlemeye götürmüştü… Dedim ya küçüktüm diye ama küçükte olsam, bazı olağanüstü olaylar insanın beynine saplanır, İşte orada Zati Sungur’un düz masadan ördek çıkarışını unutamam. ” diye anlatmaya başlamıştı arkadaşım…
Merak … Hepimizin içini kemiren bir duyguydu o, İnsanoğlu işte bu bilinmeyeni öğrenme içgüdüsüyle, hep bilinmeyenin peşinden koşmuştu.
Konuyu fazla da dağıtmak istemiyorum, göz yanılmasını hedef alarak, el çabukluğu ile seyirciyi hayrete düşüren sihirbazlık, yada başka bir adıyla ilizyonistlik her ne kadar eğlence amaçlı bir meslek olsa da, bugün bile yerini kimsenin dolduramadığı dünyanın bir numaralı ilizyonistini anlatmak istedim sizlere,
Houdini… ya da tam adı ile Harry Houdini…
Harry Houdini, 24 Mart 1874 tarihinde Macaristan, Budapeşte’de ailesinin yedi çocuğundan biri olarak doğmuştur. Asıl adı Erik Weisz’dir. Macaristan'dan ABD'ye 3 Temmuz 1878 tarihinde göç etmiş Mayer Samuel Weiss adlı bir hahamın oğludur. Annesi ise Cecilia Steiner Weiss’dir. Amerika’ya ilk geldiklerinde Appleton, Wisconsin’e yerleştiler. Gazete satıcılığı, ayakkabı boyacılığı gibi birkaç işte çalıştıktan sonra 9 yaşında trapezci oldu. “Gökyüzünün Prensi”lakabını alarak gösteriler yaptı. 1887 yılında ailece New York’a taşındılar. 18 yaşında iken babası öldü. Bu yıllarda illüzyonizmle ilgilenmeye başladı.
Bilindiği kadarıyla, ilk olarak "Büyük Eric" adıyla gösteriler yapmaya başladı. Okuduğu, dönemin en ünlü sihirbazının otobiyografisi olan kitapta Robert Houdini’den bahsediyordu. Bundan etkilenerek, profesyonel sihirbaz olduktan sonra lakabını değiştirerek “Harry Houdini” yaptı.
Houdini’nin İlk sahne gösterileri basit iskambil kartı hileleri veya şapka-tavşan türü küçük oyunlardı, kendisine "Kartların Kralı" adını takmıştı. Bir ara genç bir adamla beraber "Houdini Kardeşler" adıyla çalıştı sonra küçük kardeşi Theo, gerçek kardeş olarak Houdini´nin yanında yer aldı, Parklarda, birahanelerde gösteriler yaptılar ve 1893´deki Chicago Dünya Fuarı´na katıldılar.
1894'de Houdini, bir şarkıcı ve dansçı olan Wilhelmina Beatrice Rahner ile tanıştı ve iki hafta sonra evlenmeye karar verdiler. Takma adıyla Bess, kocası Houdini'nin gösterilerine katılmaya başladı, bazen maskeler kullanarak yer değiştiriyorlar ve "Metamorfoz" denen oyunla seyircileri şaşırtıyorlardı. Bess´in gelmesiyle kardeşi Theo ayrıldı ve çift "Houdini´ler" adıyla sahne almaya başladı ve otuz yıl boyunca tüm ABD´yi ve dünyanın birçok yerini beraber dolaştılar.
Nasıl öğrendiği veya ne yaptığı hala bilinmiyor ama Houdini'yi hapsetmek ya da kelepçelemek asla mümkün değildi. Tüm kelepçeleri, zincirleri, kilitleri, ayak demirlerini, deli gömleklerini kolayca açıyor, hapishane hücrelerinden kaçabiliyordu. Büyük bir posta kutusu, kafesli bir sandık, dev bir futbol topu, demir bir kazan, büyük bir süt kabı ve çeşitli tabutlar; hiçbirisi Houdini'yi tutamadı hatta bir keresinde hiçbir yerini yırtmadan dev bir kesekağıdının içinden çıkmayı bile başardı. Kısaca Haudini işini layığıyla yapan profesyonel bir İllizyonisti.
1904 yılında, binlerce izleyicinin meraklı ve telaşlı gözleri önünde İngiltere’nin ünlü gazetesi London’s Daily Miror yöneticileri tarafından özel olarak yapılmış kelepçelerden kurtulmayı başardı..
Amerikan Sihirbazlar Topluluğunun, başkanlığını yaptı ve profesyonel sihirbazlığın standartlarını yükseltti. Kendi kaçışlarını taklit etmeye çalışan herkese çok hızlı bir şekilde dava açarak hakkını savundu.
1916'da Houdini sinemaya atıldı ve 1923´e kadar beş sessiz film çekti ancak para kazanamadığı için oyunculuğu bıraktı.
Çok az sanatçı Harry Houdini gibi halkın hayal gücünü ele geçirebilmiştir. 1899'daki çıkışından 1926'daki ölümüne kadar Houdini dünyanın en popüler eğlendiricilerinden biriydi, sahne ve ekranın gerçek bir yıldızıydı. Görünüşte imkansız olan çıkmazlardan kaçışları, onda kendi hayatları için bir metafor, zorlukların üstesinden gelme konusunda insan kapasitesinin bir teyidi bulan izleyicileri tekrar tekrar heyecanlandırdı. Kelimenin her iki anlamıyla da kaçış.
Houdini 1926'ya yüksek bir notla başladı ve Broadway'deki kendi kişisel şovuyla başarısının zirvesine ulaştı. Ancak Ekim ayında Montreal'de kaldığı süre boyunca Houdini soyunma odasında genç bir adam tarafından saldırıya uğradı. Efsanevi gücünün bir testi olarak davet ettiği mide bulantıları apandisit vakasını daha da kötüleştirdi ve kısa sürede ciddi şekilde hastalandı.
Dayanıklılık ve irade gücünün son gösterisinde Houdini ertesi gün ve tekrar Detroit'te sahne aldı. Apandisti 25 Ekim'de alındı ancak gecikmeli alındığı için enfeksiyona sebep oldu, ve Cadılar Bayramı'nda Detroit'te öldü.
İşte bu olay kafalarda soru işareti bıraktı, ama o sapık tarafından hunhanca yumruklanan Houdininin iç organları zarar görmüş, Apandisti patlamış mıydı? Kısaca ölümü doğal mı, yoksa cinayet mi bu çözülemedi.
New York'ta Huduni nin ölüm ilanları asıldı kalabalık bir cenaze töreni yapıldı. İnsanlar huduninin ölümüne çok üzülmüşlerdi. Ondan sonra bu dünyaya onun kadar iyi bir illizyonist gelmedi… Işıklarda uyu Houdini …
Başka bir yazımda buluşmak üzere
Hoşçakalın, Hoş kalın .
ESRA SONGÜLER
HABERCADDESİ EDİTÖRÜ
Yorum Yazın