Geçmişi anmak, hatıraları gün ışığına çıkartmak, vazgeçilmez tutkularımdandır.
Televizyon kanallarında gezinirken John Wayne filmi ile karşılaştım, gözlerim buğulandı, çocukluğuma döndüm…
Çocukluğumun unutulmaz anısı, her hafta sonu televizyonda rahmetli babacığımla filmlerini kaçırmadan izlediğimiz kahramanımdı o benim.
O heybetli hali ile öyle bir bakışı vardı ki, silaha gerek kalmadan çoğu olayı hallediyordu.
Çoğunlukla kasabanın şerifiydi, adildi, haksızlığa gelemezdi.
Ama … Bazı gerçekler beni düşüncelere sürükledi, gözümde büyüttüğüm büyük bir kahramanın Irkçı biri olduğu öğrenmem, doğrusunu söylemek gerekirse beni hayal kırıklığına uğrattı.
“Duke (Dük)” lakabıyla da bilinen “John Wayne” 1979’da ölmüş olmasına rağmen, kendim dahil olmak üzere 40-50 yaş üzeri Türk insanının zihnine kahraman bir kovboy, iyi bir silahşör veya adil bir süvari subayı imajıyla kazılı durumda.
John Wayne’in hafızalarımızda bu denli yer etmesi muhtemelen tek kanal dönemi ve pazar sabahlarının vazgeçilmez Western filmleri kuşağıyla da ilintili olsa gerek.
Kendi adıma, babamın hobisinin bu olması nedeniyle çocukluğuma dair en net hatırladığım ve özlemle andığım anlardan birisinin, ailecek izlediğimiz pazar sabahı Western kuşağı olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.
“John Wayne” çocukluğumun güzel hatıralarıyla birlikte ve özellikle süvari subayı rolleriyle zihnimde “İyilerin” tarafında bir yer edinmiş olsa da, bu yazı için hazırlık yaparken hakkında okuduğum birkaç metin, kendisiyle ilgili olumlu düşüncelerimi bir hayli değiştirdi.
Bunların ilki:
Kendisinin sıkı bir Cumhuriyetçi Parti yandaşı,
Vietnam Savaşı yanlısı,
Anti-Komünist olması ki, bunlar çok sayıda insanda mevcut olan anlaşılabilir özellikler, dolayısıyla tek başlarına bir insanı kötü bir insan yapmaları mümkün değil.
Bununla birlikte, John Wayne’in Mayıs 1971’de Playboy dergisine verdiği röportajda yer alan ifadeler, bir insana yönelik sempatinin kaybolması için tek başına yeterli olabilir:
“Siyahlar belirli bir sorumluluk noktasına ulaşana dek, eğitilene kadar, beyazların üstünlüğüne sorumsuz insanlara liderlik ve hüküm verme yetkisinin ve otoritesinin verilmesinin yerinde olmadığına, büyük ülkeyi Amerikan yerlilerinden alarak yanlış yaptığımıza inanmıyorum… Bu ülkeyi onlardan sözde çalmış olmamız bir varoluş meselesidir.
Yeni topraklara ihtiyacı olan çok sayıda insan vardı ve yerliler bu toprakları bencilce sadece kendileri için saklamak istiyordu.”
Dünyanın içinde bulunduğu kaotik ve ırkçılığın tavan yaptığı şu günlerde, Irkçılığa göz kırpan ve belirli Irkların üstünlüğünü savunan görüşleri duymak ve okumak beni rahatsız ediyor.
Dolayısıyla da, bu yazıya hazırlık yaparken John Wayne’e ait bu sözleri okumak beni oldukça mutsuz etti.
John Wayne’nin günde 2 paket sigara içtiğini, 1964 yılında akciğer kanseri tanısı konduğunu öğrendim.
O yıllarda geçirdiği ameliyatta sol akciğerinin tamamı ve iki kaburga kemiği alınmış. Kansere, ABD hükümetinin nükleer silah deneylerini yaptığı Utah eyaletinde çekilen “The Conqueror” filminin setinde yakalandığı söylentilerine rağmen, Wayne sebebin günde iki paket sigara içmesi olduğunu söylüyordu.
John Wayne 11 Haziran 1979’da mide kanserinden öldü ve Corona Del Mar'daki Pacific View Memorial Park mezarlığına defnedildi.
Günümüzde Psikolojide "John Wayne Sendromu" diye bir şey vardır.
Çoğunlukla erkekleri ilgilendiren bu durum her işi kendi başına yapmak, duygularını gizlemek, tükenmişle bir başına mücadele etmeyi anlatıyor.
Kısaca yalnız olmanın kahramanlık olduğunu düşünmek gibi durumlarda kullanılmaktadır.
John Wayne’i yazmakla bitiremem, çünkü birçok farklı özellikleri var, hepsinden bahsedecek kadar uzun bir yazı yazmayacağım, o çocukluğumdan kalan bir kahraman, dik ve kararlı duruşu, hala gözlerimin önünden gitmez…
Bu günlükte bu kadar, gelecek yazımda buluşmak üzere hoş kalın hoşçakalın.
ESRA SONGÜLER
HABERCADDESİ EDİTÖRÜ
Yorum Yazın