“D’argent, D’argent, Beaucoup D’argent”
Kısaca “Para, Para, Daha Çok Para”
Bu söz kimin dersek, biliyorum ki , parmak kaldıranlar çok olur.
Evet bugünkü yazım da Napolyon Bonapart’ın Gizemli Dünyasına gidiyoruz.
Ama ben bilinenin aksine, bilinmeyenleri yazayım dedim araştırınca o kadar çok şey çıkıyor ki insanın karşısına şaşırıp kalıyorsunuz.
“Para Para Para” sözünün hikayesi Napolyon'dan çok daha öncesine dayanıyor. “Oxford Askeri Tarih Rehberi'ne” göre, savaşı sürdürmek için gerekli olan üç şeyin “Para, para ve daha fazla para” olduğunu söyleyen, İtalyan komutan Trivulzio, Napolyon gibi bir askerdi ama ondan 300 sene önce yaşamıştı.
İyi de bu söz nasıl oldu da Napolyon’a atfedildi derseniz, çok araştırdım ama inanın bende cevabını bulamadım.
Napolyon’un hayatı inişler ve çıkışlarla doludur, çok sözler ona maledilmiştir, tabiki herseye de inanmamak lazım bir örnek vereyim:
Napolyon’un Atatürk hakkında, söylediği sözler olduğu internet ortamında sürekli dolaşsa da, biraz mantıklı düşünmek lazım.
Napolyon 1821 tarihinde ölmüştür, Atamız ise ondan tam 60 yıl sonra yani 1881 de doğmuştur. Biraz düşünürseniz bunun mümkün olmadığını anlamakta zorlanmazsınız.
Gerçek olan birşey var ki, Napolyon’un Mısır fethinde Büyük Giza Piramiti’nde bir gece geçirdiği araştırmacılar tarafından yazılmaktadır, peki neden böyle birşey olmuştur?
Yıl 1798; Napolyon Mısır ve Suriye’de “Fransız Seferi” olarak bilinen, Mısır'a büyük bir askeri sefer düzenledi. Seferin amacı İngiliz ticaret yollarını kesmek ve bölgede Fransız nüfuzunu tesis etmekti. Akademisyenler, bilim insanları ve sanatçılardan oluşan bir ekibin eşlik ettiği Napolyon, Antik Mısır'ın gizemlerini çözmeye, kültürü, tarihi ve hazineleri hakkında bilgi toplamaya çalıştı.
Mısır Seferi sırasında Napolyon'un birlikleri, Büyük Giza Piramitleri de dahil olmak üzere Antik Mısır’ın hayranlık uyandıran eserleriyle karşılaştı. Firavunlar için mezar olarak inşa edilen bu devasa yapılar Napolyon'un hayal gücünü ele geçirdi ve içlerinde barındırabilecekleri sırlara dair merakını ateşledi. Napolyon'un Büyük Piramit'te geçirdiği gecenin hikayesi de bu dönemde ortaya çıktı.
22 Ağustos 1799 gecesi Napolyon, Büyük Giza Piramidi'nin kalbine girmeye cesaret etti. Güvendiği birkaç kişi eşliğinde, labirent gibi odaları keşfetmek için birkaç saat harcadığı ve hatta yapının içinde uyuduğu tarihçiler tarafından yazılıyor.
Napolyon'un Büyük Giza Piramiti’nde geçirdiği gecenin hikayesi halk arasında yer etmiş olsa da, doğruluğu tarihçiler ve akademisyenler arasında tartışma konusu olmuştur. Bu konuda Akademisyenler ikiyi ayrılmışlar, bazıları bu hikayenin Napolyon'un imajını güçlendirmek ve onu Mısır Firavunlarıyla aynı hizaya getirmek için yaratılmış bir uydurma ya da süsleme olduğunu savunmaktadır.
Diğerleri ise bu iddiayı destekleyecek yeterli kanıt olduğunu ileri sürmektedir.
Hikâyenin lehine sık sık atıfta bulunulan önemli kanıtlardan biri, Napolyon'un seferine eşlik eden bir sanatçı olan Dominique Vivant Denon'un anlattıklarıdır.
Denon'un anılarında Büyük Giza Piramitinin içinde geçirilen bir gece anlatılmakta ve Napolyon ile ona eşlik eden birkaç güvenilir kişinin varlığından söz edilmektedir. Yine tarihçilerin anlatımına göre geceyi piramitte geçiren Napolyon’un sabah dışarı çıktığında yüzünün kireç gibi bembeyaz olduğu ve o gece orada neler olduğu hakkında ölene kadar tek bir kelime dahi söylemediği, ancak ölüm döşeğinde,
“O gece neler oldu” diye sorulduğunda,
“Artık bunu söylemem için çok geç” şeklinde bir cevap verdiği anlatılır. Geceyi geçirdiği Büyük Giza Piramitinde neler olduğu sırrı Napolyon ile birlikte gömülmüştür.
Bu hikayelerden şüphe edilse bile, hikayenin genel hatlarını Napolyon’un ordusunda görev yapmış Albay Ségur doğrulamıştır.
Napolyon’un gizemli hayatında eşine olan aşırı düşkünlüğü de oldukça dikkat çekmektedir.
Eşi Josephine’in kullandığı parfümün kokusunun bağımlısıydı. Josephine yanında olmadığı, özellikle sefere çıktığı zamanlarda bu parfümü yanında taşırdı. Savaş öncesi bu parfümden litrelerce sipariş veren Napolyon parfümü gittiği her yere yanında taşıyarak, sanki eşi de yanındaymış gibi hissediyordu.
Fransız lider Napolyon Bonapart'ın Arap kökenli olduğuna dair iddialar ortaya atılmıştı. Ölümünden sonra saçlarından alınan DNA örneklerini inceleyen bilim insanı Lucotte incelemesinin sonucu Fransız Devriminin mimarı Napolyon Bonapart'ın aslında Kafkas kökenli olduğu ortaya çıktı.
Moleküler Antropoloji çalışmaları yapan genetik bilimci Gerard Lucotte, Napolyon'un DNA'larını inceledi ve atalarının Kafkaslar'dan geldiğini ispatladı ve bu çalışmaları “Journal of Molecular Biology Dergisinde “ yayınlandı.
İşte hayatı böyle gizemlerle dolu bir liderin ölümü de, gizemini korumaktaydı.
Napolyon, iktidardan düştüğü ve sevdiği Fransa'dan sürgün edildiği St. Helena adasında öldüğünde 51 yaşındaydı. Devamlı hastalanıyordu, tekrarlayan karın ağrısı, ilerleyen güçsüzlük ve geçmeyen kabızlık çekiyordu. Ölümüne yakın son haftaları kusma, aralıksız hıçkırıklar ve vücudunun çeşitli yerlerinde kan pıhtıları (tromboflebit) ile boğuşuyordu.
Napolyon'un otopsisini yapan doktorlar, 6 Mayıs 1821'de, ölümünden bir gün önce kendisine ilaç olarak kullanılan civa içeriği olan büyük bir kalomel dozu verildikten sonra, kanamalı mide ülseri daha da kötüleşerek mide kanserine dönüştü ve bu yüzden öldüğü sonucuna vardılar.
Napolyon Bonapart'ın ölümü, uzun yıllardır tartışma konusu olmuştur. Bazıları onun mide ülseri nedeniyle öldüğünü iddia ederken, diğerleri cinayet olduğunu düşünmektedir.
Ancak yeni bir keşif, suçlunun yeşilin belirli bir tonu olabileceği gerçeğine işaret etmektedir.
“Scheele yeşili” olarak bilinen bu yeşil boya , İsveç’li bir kimyagerin icadıydı ve Napolyon'un sürgündeki evinin birçok odasında bu renk kullanılmıştı. Ne yazık ki, bu boya nemlendiğinde aynı zamanda küfleniyor ve arsenik salınımına neden oluyordu.
Wellington Dükü tarafından yenilgiye uğrayan Napolyon Bonapart, Güney Atlantik'teki küçük St. Helena adasına sürgüne gönderilmişti. Ölümünde ki neden kesin olmamakla birlikte, cinayet olasılığı güçlü görünmektedir. Fakat uzun zamandır şikâyet ettiği kronik hastalığı da dikkate alınmalıdır.
Peki Scheele yeşili, neydi?
Elbette sizin gibi bende merak ettim ve onu da inceledim. Scheele yeşili İsveçli kimyager Carl Wilhelm Scheele tarafından icat edilen bir tür yeşil pigmentti. 1770'lerden itibaren ev eşyalarında yaygın olarak kullanılan bu pigment, zamanla arsenik içermesi nedeniyle tehlikeli hale gelmişti. Scheele yeşili, duvar kâğıtlarında sıklıkla kullanıldığı için, Napolyon'un sürgündeki evinde bulunan duvar kâğıtları aracılığıyla onun sağlığını tehdit etmiş olabilirdi.
Scheele yeşili içeren duvar kâğıtlarının bulunduğu alanlarda yaşayanlar, mide ağrılarından uzuvlarda şişmeye kadar çeşitli sağlık sorunları yaşamışlardır. Napolyon'un çevresindeki insanlar da benzer semptomlar yaşamış, hatta birkaç kişi bu yüzden ölmüştür. Bu durum, Scheele yeşilinin zamanla küflenip arsenik salınımına neden olmasıyla ilişkilendirilmiştir.
Büyük liderin ölümü ile birlikte hayatındaki birçok gizeminde onunla birlikte gittiği bir gerçek.
Hoşçakalın, Hoş kalın.
ESRA SONGÜLER
HABER CADDESİ EDİTÖRÜ
Yorum Yazın