Yıllar önceydi, iki yeğenim de ABD’de okudukları üniversitelerinden mezun olmuşlardı, diploma törenleri vardı…
Onların bu anlamlı ve en mutlu günlerinde yanlarında olmak, benim için çok önemliydi. Eğitimimin bir kısmını Londra’da tamamlamıştım ama o güne kadar ABD ye hiç gitmemiştim… Vize, bilet vs. işlemlerimin ardından o zaman ki Atatürk Havaalanı’ndan uçağa atladığım gibi ver elini New York…. Uzun bir yolculuktu, neredeyse yarım günden fazla sürdü, ama olsun hem yeğenlerime kavuşacak, hem de yeni bir ülke görecektim. THY nın devasa Boeing (787-9 Dreamliner) uçağı ile emniyetli, konforlu bir şekilde gidiyor olsam da, yinede yüreğim çarpıyordu, açıkçası biraz korkuyordum…
ABD denilince akla ilk gelen New York’ta bulunan Özgürlük Heykeli yani orijinal adıyla “Statue of Liberty”di.
Şimdi sizlere kalkıp deseydim ki: “Özgürlük Heykeli aslında Süveyş Kanalı’nın açılışı için yapılmıştı ve parası da Osmanlı Padişahı Abdülaziz tarafından ödenmişti…“
Şaşkınlığınızı görür gibiyim, ama hikayemiz henüz yeni başladı…
New York’a gidin ya da gitmeyin Özgürlük Heykeli’ni birçok filmde, belgeselde mutlaka gördünüz, fotoğraflarla onu tanıdınız ama bu heykelin hikayesi nedir diye hiç düşündünüz mü ?
‘New York’ denildiği zaman, çoğumuzun aklına ilk önce Manhattan’daki gökdelenler ve şehrin hemen önündeki adada yükselen, kaidesiyle beraber tam 93 metrelik ‘Özgürlük Heykeli’ gelir.
1800 lü yılların henüz başlarında Mısır valileri, sadece yabancı memleketlerle imzaladıkları anlaşmalarla, mali protokolleri padişaha tasdik ettirmekle yükümlüydüler ve İstanbul, bu gibi talepleri genellikle her zaman yerine getiriyordu.
Mısır Valisi Said Paşa'nın Fransız mühendis Ferdinand de Lesseps'e 1854'te hazırlattığı ve Akdeniz ile Kızıldeniz'i birbirine bağlayacak olan “Süveyş Kanalı Projesi”nin onaylaması için dönemin Osmanlı Sultanı Abdülaziz’e sunulmuştu:
Sultan Abdülaziz, 1866'nın 19 Martında yayınladığı fermanla Süveyş Kanalı’nın açılmasına izin verdi.
Said Paşa ile kanalın mühendisi olan Ferdinand de Lesseps arasında 1854'te yapılan anlaşmanın ilginç bir maddesi vardı: Kanal'ın Akdeniz'e açıldığı yere dev bir heykel dikilecekti!
Heykel, firavunlar zamanının giysilerine bürünmüş bir kadın şeklinde olacak ve elinde "Asya'nın ışığının Mısır'dan geldiğini" sembolize eden bir meşale tutacaktı. Sultan Abdülaziz'in kanala ödediği paraya dahil olarak yapılacak olan heykelin masrafları da bu paradan karşılanacaktı.
Heykelin yapımı için Fransa'nın tanınmış heykeltıraşlarından olan Frederic Auguste Bartholdi’ye sipariş verdiler, hatta yüklü miktarda avans ta ödendi (Ödenen miktarın ne kadar olduğuna dair bir bilgiyi hiçbir kaynakta bulamadım) ve Bartholdi Fransa’daki atölyesinde aldığı siparişin yapımına başladı.
Dikileceği yerde monte edilecek şekilde parçalar halinde hazırlanan heykel birkaç sene sonra tamamlanmış, kanalın Akdeniz'e açıldığı yerde birkaç hafta içerisinde yerleştirilebilecek hale getirilmiş ve Marsilya'dan bir gemi ile Mısır'a nakledilmesinin hazırlıklarına bile girişilmişti.
Ancak, Said Paşa'dan sonra Mısır'ın başına geçen İsmail Paşa, Müslüman bir memlekette böylesine büyük bir heykelin dikilmesinin halk arasında hoşnutsuzluk yaratacağını düşündü ve mühendis Ferdinand de Lesseps'e, heykelin Mısır'a getirilmemesi talimatını verdi.
Mühendisin Paşa'yı ikna çabaları neticesiz kaldı. Süveyş Kanalı 1869 Kasımında dünyanın dört bir tarafından gelen davetlilerin katıldığı büyük ama “Heykelsiz" bir törenle açıldı. Bartholdi'nin eseri olan heykel ise, Mısır'da bu yaşananlardan sonra Paris'te bir depoya kaldırılarak kaderine terkedildi.
O yıllarda dünyanın bir başka tarafında, Fransa ile Amerika Birleşik Devletleri arasında büyük bir muhabbet yaşanıyor ve taraflar birbirlerine jest üstüne jest yapıyorlardı.
Paris'te kurulan Fransız-Amerikan dostluk grubunun lideri olan Edouard Rene Lefebvre de Laboulaye, Fransız Hükümeti'ni Amerikalıların Fransa'nın dostluğunu daima hatırlamaları için bir hediye gönderilmesi konusunda ikna etti ve hediyenin devasa bir heykel olması kararlaştırıldı.
Heykel bir elinde hukuku simgeleyen bir kitap tutacak, diğer elinde de “Dünyayı aydınlatan özgürlüğün sembolü" olan bir meşale taşıyacaktı.
Sipariş yine aynı heykeltıraşa, Frederic Auguste Bartholdi'ye verildi. Bartholdi'nin eseri zaten hazırdı, senelerden beri bir depoda beklemekteydi ve tek eksiği üst kısmında, yani ellerinde, kollarında ve yüzünde bazı değişiklikler yapılmasıydı.
Amerikalılar heykelin New York'un hemen girişinde bulunan ufak adalardan birine yerleştirilmesine karar verdiler. Bartholdi, kaidenin yerini görmek için New York'a gitti ve Paris'e döndüğünde yeniden işe başladı.
Fransa Hükümetinin istediği heykel, elindeki meşaleye kadar Mısır için hazırlanan heykele benzerlik arzediyordu. Fransa Hükümetinden gelen talimata göre heykel, sol elinde “Hukuku temsilen bir kitap” tutacak, sağ elinde de “Dünyayı aydınlatan özgürlüğün sembolü bir meşale” olacaktı.
Yani neredeyse Fransa tarafından istenen heykel, Abdülaziz Han için hazırlanan heykelin aynısıydı sadece küçük bir iki değişikliğe ihtiyaç vardı. Bartholdi, heykelin yüzünü tamamen değiştirdi ve annesi Charlotte'nin yüzünü işledi. Özgürlük Heykeli, Fransa tarafından kuruluşunun 100. yılı münasebetiyle Amerika'ya 10 yıl gecikmeyle hediye edildi.
Heykeltıraş, heykeli 350 parçaya bölerek, İsere adındaki bir Fransız gemisiyle Amerika'ya taşıdı. New York limanındaki adalardan birine, daha önce görmeye geldiği Özgürlük Adası'na, kaidesini Richard Morris Hunt'un hazırladığı yere, dört ay içinde monte etti ve 28 Ekim 1886 da açılışını da bizzat kendisi yaptı…
Ve işte hayranlıkla izlediğim New York seyahatimdeki Özgürlük Heykeli yani “Statue of Liberty”nin hikayesinini araştırınca, Osmanlı’daki bazı gerici zihniyetlerin böylesine büyük bir tarihi fırsatı nasıl ellerinden kaçırdıklarını üzülerek öğrenmiş oldum.
Bu yazımızında sonuna geldik, başka bir yazımda buluşmak üzere
Hoşçakalın, hoş kalın.
ESRA SONGÜLER
HABER CADDESİ EDİTÖRÜ


























Yorum Yazın