Yıllar önce La Casa De Papel dizisini Netflix kanalında ilgi ile izlerdim.
Konu bir çete tarafından Darphane soygununu anlatırdı, profesörün müthiş kıvrak zekasını, Tokyo’nun, dişiliğini ön plana çıkartıp, yaptığı cesurluğu, Berlin’in sahtekarlığını unutmak mümkün mü?
İspanyol yapımı bir soygun dizisiydi ama nedense “La Casa De Papel” deki soyguncuları çok sevmiştik… Son anda polisin elinden kurtulduklarında derin bir oh çektik… İyi de peki niye?
Stockholm Sendromu..
23 Ağustos 1973 günü İsveç’in başkenti Stockholm’de bir grup soyguncu bankada dört kadın görevliyi altı gün boyunca rehin aldı. Kadın rehineler soygunculara sempati beslediler, onlarla işbirliği yaptılar, kurtarıldıktan sonra onların avukatlık ücretini ödediler hatta bir tanesi soygunculardan birisiyle evlendi. Psikiyatrist Nils Bejerot bu olayı “Stockholm Sendromu” olarak tanımladı.
İşte bu olaydan sonra tıp literatürüne “Stockholm Sendromu” olarak geçti, kısaca “Celladına aşık olmak”tı.
İlk başlarda Stockholm Sendromu rehinelerin kendilerini esir tutanlara karşı geliştirdikleri sağduyuya aykırı olarak nitelendirilen sempatik duyguları işaret etmek olarak kullanılsa da, sonrasında yeni vakaların tespit edilmesiyle daha da genişlemektedir, fahişelerin kendilerini pazarlayanlara karşı, ensest madurlarının ebeveynlerine karşı, şiddete uğrayan kadınların kocaları ya da sevgililerine karşı gözlenen tuhaf ve anlaşılması güç olan bağlılık zamanla “Stocholm Sendromu”na dahil edilmiştir.
Bu nasıl olur, inanın anlamakta zorlanıyorum, kelime dağarcığım bunlara ulaşamıyor, ama hayatın gerçeklerini de es geçemeyiz:
Arkadaşımla cafede oturmuş sohbet ediyoruz, böyle bir yazı hazırlamayı düşündüğümü kendisine bahsettiğimde “Harika olur Esra, en güzelini yazacağından hiçbir kaygım yok” demişti. Bu bana yazıyı yazma cesareti vermişti, arkadaşım bir akrabasının başından geçen olayı anlattı…
Kimdir, nedir, isimlere takılmam ben, öyle sorgulama huyum ise hiç yoktur arkadaşım anlattı ben dinledim.
Arkadaşımın bir sahil kasabasında oturan kuzenleri var, bir tanesinin birlikte yaşadığı kız arkadaşı ile arasında bir tartışma çıkıyor, adam kıza eve niye geç geldiğini soruyor ve bunu kavganın bahanesi ediyor. Mutfaktan aldığı bıçakla kız arkadaşını bıçaklamaya başlıyor;
Allahtan kız her zaman çantasında biber gazı bulundururmuş, bir hamle ile onu kapıp adamın yüzüne sıkıyor, bu sayede ölümden kılpayı kurtuluyor, sonrasında kaçarak polise sığınıyor.
Arkadaşımın kuzenini tutuklamışlar, ama ilginçtir, mahkemede bıçaklanan kız kendisini bıçaklayan arkadaşını savunmaya başlamış, uydurma ifadelerle olayın bir kaza olduğunu söylemiş.
Mahkeme salonunda olan herkes şaşkınlık içerisinde birbirine bakmış, sonuç: adam serbest bırakılmıştı.
Sonradan duymuşlar, bu çift tekrar birlikte yaşamaya başlamışlar ve nedenini kimse bilmiyor.…
Kız aşık yapılacak birşey yok, ama birgün yine o aşk maalesef kadının sonu olmuş, ikinci kez yaptığı saldırıda kızcağız genç yaşta hayatını kaybetmiş… Sonuç olarak kız toprakta, adam hapiste…
Peki niye? … Niye canına kasteden biri nasıl olurda affedilir?
İnanın anlayamıyorum, ama demek ki oluyormuş.
Stokholm Sendromu’nun hayvanlarda da var olduğunu, yapılan deneylerde kanıtlamışlar.
Maymunların kendine işkence eden bakıcılarına adeta aşık olduklarını, saldırıya uğrayan bir köpeğin, yere sırtüstü yatıp ayaklarını havaya kaldırıp çocuksu davranışlar sergilediği izlenmiştir..
Bu konuda sayısız örnek var yazmakla bitmez, anlatılanlara belki de inanmaz
“Hadi canım sende uyduruyorsun” diyenleriniz olabilir.
Ama inanın ki hepsi gerçek, Allah iyi ve merhametli insanlarla yollarımızı kesiştirsin…
Başka bir yazımda buluşmak üzere
Hoşçakalın, Hoş kalın .
ESRA SONGÜLER
HABERCADDESİ EDİTÖRÜ
Yorum Yazın