Bir gazetecinin 42 yıllık vicdanı ile...
Bugün 3 Mayıs.
Dünya Basın Özgürlüğü Günü.
Dile kolay, 1993’te Birleşmiş Milletler’in aldığı kararla ilan edilen bu özel gün, her yıl basının demokrasideki vazgeçilmez yerini hatırlatmak, etik gazeteciliği onurlandırmak ve gerçekleri haykırırken susturulanlara bir selam göndermek için kutlanıyor.
Kutlanıyor mu gerçekten?
Türkiye'de yüzlerce gazetecinin cezaevlerinde olduğu, onlarcasının davadan davaya koştuğu, kimilerinin tek bir manşetle yaftalandığı, ekranların kapatıldığı, mikrofonların susturulduğu bir ülkede, basın özgürlüğünü kutlamak trajik bir ironiden farksız.
Ben 42 yıldır gazeteciyim.
Bir kâğıda harfleri dizerken hep şunu düşündüm: Bu meslek bir kalem tutma işi değil, bir vicdan taşıma işidir.
Ama artık kalemden çok mühür dolaşıyor elimizde.
Yazdığımız bir haber değil, sanki bir dilekçe. Önce düşünmek zorundayız: Bu haber suç sayılır mı? Bu bilgi sansüre girer mi?
Çünkü bu ülkede doğal afet olur, yayın yasağı gelir.
Tecavüz olur, yayın yasağı.
Cinayet olur, yayın yasağı.
İntihar olur, yayın yasağı.
Şehit düşer evlatlarımız, yayın yasağı.
Eylem olur, halk sokağa dökülür, yayın yasağı.
Yangın olur, sel olur, patlama olur... önce yayın yasağı, sonra sosyal medya yasağı.
Görevimiz haber vermek değilmiş gibi davranıyorlar.
Görevimiz halkı susturmak, gözünü kapatmak, kulaklarını tıkamakmış gibi.
Oysa gazetecinin görevi, yangını gizlemek değil; yangının çıktığı yeri, sebebini, sonuçlarını halka anlatmaktır.
Oysa gazeteci, bir ülkenin utandığı yüzü değil, aynasıdır.
Ve bu ayna ne kadar kirletilirse, halk o kadar gerçeklerden uzak yaşar.
Bugün, sadece bir gün değil.
Bugün, kalemini eğip bükmeden yazanların, susturulsa da susmayanların, mezarında bile gerçeği savunmaya devam eden gazetecilerin günü.
Bugün, Uğur Mumcu’nun, Hrant Dink’in, Metin Göktepe’nin günü.
Bugün, “ben yazmazsam kimse yazmaz” diyenlerin, gazetesine mühür vurulsa da kelimelerine vurgu yapanların günü.
Basın özgürlüğü bir lüks değil; demokrasinin oksijenidir.
Ve bu ülke uzun süredir oksijensiz.
Yine de umut var. Çünkü her susturulan gazeteci, gerçeğin ne kadar güçlü olduğunu hatırlatır bize.
Her engellenen haber, bir gün patlayacak hakikatlerin habercisidir.
Bugün 3 Mayıs.
Belki özgür değiliz.
Ama hâlâ umutluyuz.
Çünkü hakikat er ya da geç yolunu bulur.
Ve biz gazeteciler, o yolun taşlarını döşemeye devam edeceğiz.
Kalemimizle, yüreğimizle, direncimizle.
Burhan AKDAĞ
Yorum Yazın