Maltepe sahilde bir Cafede buluşmuş, adalara karşı sohbet ediyorduk,
Nilhan ile aynı yaşlarda sayılırdık, daha doğrusu gerçek adı Nilhan değildi, Ama siz öyle bilin olur mu ?
Onunla geçmişte değişik kurumlarda farklı departmanlarda eğitmenlik yapsakta, o benim canım arkadaşım dı… Şimdilerde Elliyi çoktan aşmış, altmışa yol alıyordu, emekliydi, evi, altında arabası vardı, hoş bir kadındı, erkekler peşinde dolaşır, o kimselerle arkadaş olmazdı.. Feministmiydi ? .. hayır değil, ama güven çok önemliydi… Birkaç erkek arkadaşı olmuştu, ama hepsi geleceği değilde, gününü yaşamak hevesindeydi… O da yalnızlığı seçmişti.
İşte burada takma ismini Nilhan olarak anlattığımı güzel arkadaşımla birbirimize söz vermiştik bana söz vermişti… onun hayat hikayesini kaleme alacaktım, ama kimliğini asla açıklamadan… Ve verdiğim sözü tuttum, o anlattı, ben telefonumu açıp videoya kaydettim, sonra masamın başına dönüp hayatından geçen zor günleri siz değerli Habercaddesi okurlarımla paylaşmak istedim.
Evet bu dünyada kadın olmak zordu…
Öykümüz medeniyet beşiğinin tıngır mıngır salladığı, nezaket kurallarının dantel gibi işlendiği Egenin turistik bir köyünde geçiyor bu anlatacaklarım. Yıl söylemiyorum, çünkü asla siyasete dökmek istemiyorum, ama 2000 li yılların başlarında diyebilirim
Bir devlet okulu burası!
Ve sizlere Nilhan olarak tanıttığım gerçek adı bu olmayan meslektaşım burada üst sınıfların matematik derslerine giriyor.
Hem öyle bildiğiniz öğretmenlerden değil.
Ders bitimi bazen zayıf öğrencilerle zevkle ilgilenecek kadar da
mesleğine âşık.
Onun ders verdiği talebelerinden karşılık beklemediğini bütün köy biliyor artık.
Kiminin pergeli yok, kiminin gönyesi, kimi de cetvelini unutsa bile
O, çantasında fazlaca bulunduracak kadar da tedbirli ve yardımsever.
Ama işte, KADER!
Hani başımıza gelen her türlü kaza bela, elimizde olmayan nedenle,
gökten taş da düşse, aklımızın almadığı her şeye kader deyip
üstünü yorganla kapatıyoruz.
Ben de şimdi bu konuyu şöyle bir açmak ve sadık okuyucularımla paylaşmak istiyorum.
Dersle ilgili malzemelerin yokluğu uzun süredir devam edince, öğretmenin gergin olduğu bir gündür.
Okul müdürü, Belediye Başkanı, İlçe Milli Eğitim Müdiresi ve hayırsever bir vatandaşla odasında oturuyorken,
Kapı çalınır. Matematik öğretmeni izin isteyip bu sohbete iştirak eder.
Sınıfında belli bazı dersle ilgili maketlerin, bazı kullanması gereken cisimleri, defalarca istemesine rağmen yerine getirilmediğini söyler.
Nitekim yeri gelmişken, tam zamanında yapılan bir taleptir bu. Çocuğuna mama istemiyor ya.
Vay sen misin bunu Belediye Başkanının yanında talep eden?
Kem küm eden müdürün öfkesi geçeceğe benzemiyor.
Teneffüs zili çalıp, Başkan ve ziyaretçiler gittiği gibi, öğretmeni salonda yakalar kolundan.
Öyle bir sıkar ki, yere düşer öğretmen, işe bakın; halen daha onu yerlerde sürüklüyor. Ve bir yandan da şunları söylüyor.
-Al işte, bunlar işine yaramıyor mu?
Gösterdiği kırık dökük, pergel gönyeler işe yarayıp kullanılacak cinsten değil.
Bir süre fenalaşıp kendine geldiğinde, artık O Travma yaşayan bir hastanın gözleriyle etrafa baktığında, onuru bayağı bir zedelenmiştir artık.
Hele de arkadaşlarının pek çoğu, bu şiddet manzarasına şahit olmasına rağmen
tümü de sus pus! Sadece iki arkadaşı, müdüre çıkıp olayı kınarlar, hepsi bu!
İş işten geçtikten sonra, birinin eşi Hâkim, diğerinin subay olan öğretmen arkadaşları, “Bizi kimse yerlerde sürükleyemez” diyip bir de gazlamaya başlarlar.
Her şeye rağmen, öğretmen kendine geldiği ilk andan itibaren soluğu İlçe Milli Eğitim Müdürlüğünde alır.
Kendisini uzun süre dikkatle dinleyen müdire hanım, durumu ört bas etmek için epey bir dil döktükten sonra, ona şunu söyler.
-Sizin iki suçunuz var!
Birincisi Kadınsınız!
İkincisi Güzel ve Bekârsınız!
Ohh ne güzel!
Sonrası malum..
Allem edip, kalem edip, müdür beyi öğretmenden özür diletip,
-Sizin tayininizi falanca okula alalım” der.
Alırlar da..
Artık o okulda suyunun ısındığının kendisi de farkında.
Ve yeni okuluna gitmek için iki araç değiştirmek zorunda, hem buranın iklimi öyle tahammül edilecek cinsten de değil. Bayağı bir boğucu sıcaklara maruz kalınabiliyor.
Gittiği yeni okulda, hayırsever vatandaşların çocuklarının sınıf geçmesi talep edilince, bu da ayrı bir alamet!
Bir müddet öğretmenlik hayatına devam etse de, “En hayırlısı emekli olmaktır” der ve çekilir köşesine.
Dün onunla konuşurken hem de şimdi yazarken, içimin yağları eridi diyebilirim.
Şu öfkenizi bastırmakla, kontrol altına almak arasındaki farkı lütfen doktorunuza sorun!
Onlar, yaşanan bir Travmayla binlerce beyin hücresinin öldüğünü söylüyorlar. Hadi yerine yenisi gelse, O da yok!
Maalesef kendini kontrol edemeyen insanlar aklanırken, öfkesini bastıran haklılar dışlanıyor..
Çok yazık!
Haklıyken, haksız duruma düşüp evine en uzak olan bir okula gönderilen bu matematik öğretmeni, daha neler yaşamadı ki?
Yerlerde sürüklenmenin acısını unuttuğunu söylüyor. Ama tanık olmalarına rağmen, tepki göstermeyen arkadaşlarının tavrını unutamıyormuş.
Uzun bir süre Psikiyatrist tedavisi gördükten sonra, verilen ilaçlara da artık alışmışa benziyor.
Bir zamanlar hayat dolu bir kadın olmasına rağmen, sistemin ve şiddetin kurbanı olan bu öğretmene, sevgi ve saygılarımı gönderiyorum.
Kadın olmak zordu, zor ….
Haftaya Pazartesi başka bir konuda buluşmak üzere sağlacakla kalın değerli okurlarım,
SEÇİL ESKİOĞLU
Gazeteci - Yazar
Yorum Yazın